15 Eylül 2014 Pazartesi

Sahte ve Güzel

Las Vegas


Keyifler on numara… 
Üç-beş tekila shot, bir kaç kadeh şarap… 
Eliz'in üstünde sırt dekolteli beyaz mini bir elbise… Bronz bir makyaj, yeşil gözler daha da belirginleşmiş. 
Bende göğüs dekolteli, siyah mini bir elbise… "Smoky-eyes" göz makyajı… Saçlar maşalı… 
Son derece elegan havamızdan yanımıza varılmaz birhaldeyiz. 

Kumarhaneye iniyoruz. Yaldır yaldır "sex and the city" makinasını arıyoruz. Hiç bir zaman yanılmadığım gibi yine yanılmıyorum. 5 koyup 100 alıyoruz ve yola devam ediyoruz. Kumar tamamen büyümüş ve çocukluğunu unutmuşların işi. Kazanıp kaybetmeyi, umud etmeyi, çocuksu ve anlamsız hırsa bürünmeyi yaşıyor insanlar burda. Gerçek bir bağımlılık yaratıyor. Bütün sistem ona göre kurgulanmış zaten. Sınırsız bedava içki… Sürekli olarak seni ayık tutan havalandırma… Bir kazandıran iki kaybettiren makinalar, oyun masaları… 

Wynn otelin içindeki XS Cluba gidiyoruz. İnanılmaz bir kuyruk var. Eliz korkulu dolu gözlerle bana bakıyor.

"Ben hayatta bu sıraya girmem. Allah'ım herşeyi düşünüp bunu nasıl düşünemem ben"

"Aynen ya. Los Angeles'daki arabaya kadar organize etmişsin, en önemlisini atlamışsın. Net söyleyim bu sıra en erken iki saat sonra filan biter"

"Dur, şey yapalım… Bilemedim, napalım?"

"Depresyonda olabilirim ama henüz ölmedim. Merak etme…"

Hin hin birbirimize gülümsüyoruz. Ben ve godomanlıklarım dillere destandır. Dünyanın neresinde olursa olsun, her daim godoman kalabilmiş bir insanım. Gerçekten bazen erkek olmalıymışım  diye düşünüyorum. Baya sağlam kıro olurmuş benden. 

Çantamı açıp bir yüzlük alıyorum elime. Bütün o çılgın sırayı emin adımlarla geçip yarım dünya izbandut, suratsız, sevimsiz ve lanet bodyguard'a yaklaşyorum. Yüzümde kendinden emin bir gülümseme… Hiç bir şekilde gülümsememe aldırş etmeden elini havaya kaldırıyor ve bana sıraya girin diyor. Hiç bozmuyorum. Yaklaşıyorum. Elimi uzatıyorum. Parayı görüyor ve elini uzatıyor.

"Seni burda gördüğüme sevindim. Uzun zamandır görüşemedik. Umarım iyisindir. San Francisco'ya gelirsen mutlaka görüşelim"

Hiç bir şey söylemiyor. Güvenlik bandını açıyor ve içeri giriyoruz.

"Ender, bu adamı tanımıyorsun, dimi?"

"Tabiki hayır! Ne işim olur. Sadece beni tanıdığını düşünmesini ve rüşvetimi almasını sağlamaya çalıştım. Özellikle Vegas'da rüşvet hassas bir konu. Herkes eğlenmeye geliyor ve bir sürü insan bu adama rüşvet teklif ederek içeri girmeye çalışıyor. Bu da imkansız ama beni tanıdığını düşünürse rüşveti alır, ki öyle de oldu zaten."

"Ya seni tanımadığını söyleseydi"

"Söylemez ki bir sürü insan tanıyor bu adamlar. Eminim bana çok benzeyen birini tanıyordur"

İçeri giriyoruz. Yüzlerce insan kendilerinden geçmiş dans ediyor. Yarın yokmuşcasına içip eğlenmek…  Bara doğru ilerliyoruz. Elimizden, kolumuzdan tutup dans etmeye çalışanlar… İsim ne diye soranlar… Burda dünya çirkini olmadığı sürece bir kızın yalnız kalması mümkün değil. Alkol sen nelere kadirsin. Eliz'le klasik birbirimizi sarhoş etme taktiğimizi uyguluyoruz. Ardı ardına shot'lar söyleyip "dibini görmeyen sevdiğini görmesin" diyor ve içiyoruz. Dansçı kızların biri dans ettiği platformdan iniyor. Eliz'le göz göze geliyoruz ve hiçbir şey demeden platforma doğru ilerliyoruz. Kafam bomboş ! Hiçbir şey düşünmüyorum. Kim olduğumu, nerden geldiğimi nereye gideceğimi, yarın ne yapacağımı… Hiçbiri yok. Sadece o ana odaklıyım. Direk dansı yapıyoruz. Gören kırk yıllık Vegas kızı sanır. Etrafımızdaki insanlar çığlıklar atıyor. Daha da şevkleniyoruz. Derken Eliz'e doğru güçlü kuvvetli bir el uzanıyor. Hani romantik komedilerde esas kızın aklını çelen esas oğlandan alıkoyan piç gülümsemeli adamlar vardır ya… Tam olarak öyle bir karakter Eliz'in aklını başından alıyor. Bende direkle öylece başbaşa kalıyorum. Yandaşım gidince şevkim azalıyor, Eliz'i göz ucuyla takip ediyorum. Adam onu dışarı havuz partisine doğru götürüyor. Platformdan inip gayet anaç tavırla Eliz'in peşine düşüyorum. Havuz kenarında dans ediyorlar. Dışardaki bara gidiyorum. Gözümün önünde olacak şekilde konumlanıyorum. Yanıma gelip aptal aptal konuşanlara Türkçe küfrediyorum. Korkup kaçıyorlar. Kendime iki tekila shot söylüyorum. İkinciyi kafama dikerken barın bir ucunda bir adamla gözgöze geliyorum. Çok geçmeden aynı adamı yanımda buluyorum. Oldukça karizmatik ve bir o kadar da sempatik… 

"Yanına gelenlere ne diyorsun da bu kadar hızlı kaçıyorlar senden"
"Küfrediyorum"
"Nasıl yani?"
"Baya küfrediyorum kendi dilimde. Deli olduğumu düşünüp kaçıyorlar"
"Üstündeki bu elbise, bu makyaj, bu ayakkabılar, bu güzel koku… Vegas'da bir clubtasın ve adamların sana yaklaşmasından rahatsız olup onalara küfrediyorsun, sence bu adil mi?"
"Onu bilmem de merak ettiğim hukukçu musun?"
"Yok mühendisim ben, ya sen?"
"Ben doktorum, adım Elisa"
"Memnun oldum. ben Eric"

Muhabbet nerdensin, kimlerdensin gibi devam ediyor. Ben canım ne olmak istiyorsa onu oluyorum. En ufak doğru bir bilgi vermiyorum. Ayakkabı numaramı sorsa '36' diyebilirim, o denli yalancı bir insan oluyorum. Burası o kadar yalanlarla süslü bir güzellikteki bende bundan geri kalmak istemiyorum. Yavaş yavaş bana yakınlaşıyor. Belime sarılıp ağır ağır dans etmeye başlıyoruz. İşte tam o anda Eliz'i havada uçarken görüyorum. Kakara kikiri adamla konuşan Eliz kahkahayı fazla basınca dengesini kaybediyor ve havuza doğru uçuşa geçiyor. Prada ayakkabıları, Gucci elbisesi, Dior çantası… Eminim Eliz'in havuza düşerken düşündüğü şeyler bunlar oluyor. Bense havuzdan o ıslak beyaz elbiseyle nasıl çıkacağını düşünüyorum. Koşarak yanına gidiyorum. Adam çoktan Eliz'in peşinden atlamış oluyor. 

"Ender, götür beni burdan!"
"Tamam hayatım ama dur önce ben sana bi havlu falan bir şey bulayım"

Eric her nasıl yapıyorsa gerçekten bir havlu buluyor. Havuzdan çıkarken Eliz'in takıldığı adam olduğu yere boşalıyor adeta. Eliz'in kafası havuzdan çıkınca açılıyor. Adama atar gider yapıyor. Eric şok içinde bana bakıyor. 

Takside Eric tebessümünü yüzünden eksik etmeden öyle sessiz sessiz oturuyor. Eliz pişmanlıklardan pişmanlık mutsuzluklardan mutsuzluk beğeniyor.

"Ahhh benim salak kafam… Ben bunu Ege'ye nasıl yaptım. Gittim, öptüm adamı. Ahhh o havuza nasıl düştüm ben. Çanta, elbise en önemlisi ayakkabılar mahvoldu. Ahhh benim canlarım, çocuklarım, yavrularım… "

Eliz'i kendi haline bırakıyorum. Onun ki ciddi bir madde bağımlılığı aslında. Gösterişten veya gözünün yükseklerde olmasından değil de bağımlılık işte. Maddi şeylere biçtiği değer gereğinden fazla. Kimseyi buna göre yargılamasa da kendi hayatında bir Chanel, bir Hermes veya Dior olmadan yaşayabileceğini düşünmüyor. Vegas'daki ilk gecesini Eliz büyük bir acıyla kapatıyor. 

2 yorum:

  1. yazık olmuş Eliz'e ama yalanların gecesi olmuş :) birde rüşvet olayı çok iyi olmuş öz güven patlaması :)

    YanıtlaSil
  2. bazen ukalalık ve fazla özgüven işe yarıyor ;)

    YanıtlaSil