20 Eylül 2014 Cumartesi

İşler güçler...

Böyle çok mutlu veya huzurlu olduğumda tam mutluluğun veya huzurun doruklarındayken bir korku kaplar benim içimi. Hayatta hiçbir şey kusursuz gitmez çünkü. İlla ki bir yerden fire verirsin. Korkuyorum, bir yandan kendimi rahatlatacak bir şeyler arıyorum. Aslında aşk adına bunca hezimetin ardından Eros'un bu kıyakığı bana geçmesinde bir sakınca yok. Hem zaman gösterecek her şeyi… Benim bu anlamsız paniklerim, telaşlarım… Elif'e doğru bakıyorum. Öylesine huzurlu ki. Belki de insan kazandıkça değil de kaybettikçe özgürleşiyordur. Üzerindeki yüklerden arınıyorsun bir nevi, kaybetmekle yüzleşiyor ve savaş veriyorsun. Bu muazzam sahil evinde yaşayıp denize girememek, sabah koşusuna çıkamamak, arkadaşlarını davet edip çılgınca partileyememek… Elif bunlardan geçmiş.  Bunlara özlem duymak yerine hayatın küçük ama güzel detaylarından keyif almayı başarmış. Bizler ne kadar da hoyrat davranıyoruz hayata. Kafam da bunları ölçüp tartıp konumlandırırken Elif'in sesiyle son buluyor hepsi.

"Arkadaşların ne zaman dönecek Türkiye'ye?"

"Aslında bilmiyorum. Son zamanlarda kendimle öylesine ilgilyim ki bunu sormak hiç aklıma gelmedi"

"Sen soru soran bir tip değilsin zaten? Bir kadın için oldukça değişik bir özellik"

Gülümsüyorum. Doğru ben soru sormayı da bana sorulmasından da nedense hiç hazzetmiyorum. Anlatırsan dinlerim, anlatmak istersem dinletirim, felsefe bu. Eliz'de öyledir. Fazla soru sormaz. Anlatması için de soru beklemez. Sahi ya Eliz demişken nerde o ? Gece geleceklerdi, gelmediler. Kalkıp bir paçavra gibi kenara attığım telefonumu aramaya koyuluyorum. Eliz'den tek bir mesaj…

"Ege kendisini pek iyi hissetmiyor. Eşyaları topladık.
Beverly Hills'deki Four Seasons'da kalıyoruz. Görüşürüz…"

Hislerim bir şeylerin baya bir yanlış gittiğini söylüyor. Kavga etmiş olsalar bile böyle bir mesaj atmaz. Eliz için fazla resmi ve soğuk bir mesaj. Ne yapacağımı yine bilemez haldeyim. Elif yüzümün düştüğünü görüyor.

"Kötü bir şey yoktur umarım"

"Bende öyle umuyorum"

"Bizim yapabilceğimiz bir şey var mı?"

"Yok teşekkür ederim ama ben gitsem iyi olacak"

Elif abisini çağırmaya gidiyor. Bende hızlıca masayı topluyorum. Ne olmuş olabilir bilmiyorum. Belki de benim hüsnü kuruntum… Ender aşağıya iniyor. Yüzünde mahcup bir ifade… 

"Kusura bakma. Malum saat farkı babamında içini dökesi varmış sanırım"

"Yok rica ederim. Bende Eliz'lerin yanına gideyim ayıp olmasın"

"Peki. Şöför kapıda rahatsız olmazsan o bıraksın seni"

"Yok olmam da bir taksiye binerdim ben"

"Ne gerek var canım"

"Pekala. Teşekkür ederim herşey için. Çok keyifli vakit geçirdim"

İkisiylede vedalaşıyorum. Gri bir Bentley ve siyah takım elbiseli bir şöför var kapıda. İkisi de arkamdan el sallıyor. Utanarak biniyorum. Ailemin ekonomik gücü Türkiye şartlarına göre yüksek olsa da bu kadar uzun boylu değil. Zaten fazla mütevaziler satınalma güçleri olsa da almıyorlar. Babam oldum olası işine yatırım yapar hep. Hiçbir zaman üçkağıtçılıkla hak yiyerek kazanmadı parasını. Bana öyle geliyor ki bunun için ayakları hiç bir zaman yerden kesilmedi. Şimdi beni bu arabanın içinde o evden çıkarken görse oldukça şüpheli gözlerle bakar bu insanlara. Bana da öyle geliyor ki böylesine bir yaşam kara para olmadan yaratılacak bir yaşam değil. Maalesef ki dünyanın neresine giderseniz gidin her yerde aynı. Bu da benim en korktuğum şey. Kimseye peşkeş çekmeden kimsenin hakkını yemeden tam anlamıyla namusuyla çalışıp kazanmış bir adamın kızıyım ben. Başka türlüsünü bilmeyiz, aklımız ermez. Hayatıma giren insanları da ona göre seçerim. Tabiki de belli bir standart da olsun da temiz para olsun. Baya ninem gibi "helal kazanç" diye tutturmuş gidiyorum ama elimde değil. Benim en kısa zamanda bu adam neyin nesi öğrenmem lazım. Gerçi daha ortada fol yok yumurta yok… Ya olursa? Yine bir kezbanlık abidesi olup çıkıyorum adeta. O değil de benim çalışasım artık. Bir iş kursam bari burda. Nereye kadar öğrencilik? Herşeyi bırakıp Türkiye'ye mi dönsem acaba? Olur mu öyle şey canım ! Dur ben burda bi işler bulayım onları kovalayım biraz. 

Otele vardığımda bizim damadın da kesinlikle madde bağımlısı olduğunu düşünüyorum. Bu otelin gecelik oda fiyatına ev kiralarsın be. Yukarı çıkıyorum. Eliz tadsız bir şekilde kapıyı açıyor. Ege gözlerini tavana dikmiş, elleri ensesinde kara kara düşünüyor. Sorgular gözlerle bakıyorum. Eliz kolumdan çekip "Rusya'daki AVM inşaatı göçmüş. Ölüler ve yaralılar varmış" diyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder