18 Eylül 2014 Perşembe

Külkedisi

Malibu Beach - Los Angeles

Ana rahmine geri dönmeyi amaçlayan iki büklüm uyku pozisyonundayım. Başım nasıl sert ve yüksek bir yerde bilmiyorum. Tek bir tıkıtrtı yok, fazla sessiz. Sadece dışardan dalga sesleri geliyor. Gözlerim tavanda dün gece geldiğim evin tavanı bu. Verev, yüksek ve ahşap… Hafifçe başımı yana doğru çeviriyorum. Boynum tutulmuş ağrıyor. Yastık niyetine başımı koyduğum yer tam olarak Ender'in bacağı… Başını koltuktan geriye doğru atmış. Yavaşca doğruluyorum. Her yerim kaskatı kesilmiş. Ender kalktığımı hissedip bacağını uzatıyor ama uyanmıyor. Oldukça derin bir uykuda… Böyle zamanlarda ne yapacağını bilmemek, sıkışıp kalmak ne büyük çaresizlik. Başım kazan gibi. Sen iki günlük tanıdığın adamın evinde ölümüne kafayı çek, aferin sana! Hoş, gayet keyifliydi. Hiç durmadan sohbet ettik, güldük, eğlendik. Şu an koltukta ağzı yarım açık yatan adam aslında fena bir adam değilmiş. Kalkıp su içmek için mutafağa gidiyorum. Minik hareketlerle bardak ve su ikilisini buluşturmaya çalışıyorum. Bir sesler geliyor, irkiliyorum. Arkamı dönüyorum. Koridora doğru bakıyorum. 20'li yaşlarının başında bir kız ve bir tekerlekli sandalye… Ender'in kız kardeşi Elif. Dün gece ondan bahsetmişti. Birlikte geçirdikleri bir trafik kazası sonucu artık yüreyemediğini, kendisini suçlu hissettiğini… Burda olduğunu söylememişti. Ne büyük ayıp… Bana doğru yaklaşıp gülümsüyor.

"Aaa… Günaydın. Ben Ender."

"Günaydın. Ben de Elif. Memnun oldum. Abimle adaş olmanız güzel tesadüf olmuş"

"Evet ilk bende baya şaşırmıştım buna. Alışkın değilim adaşlarımla tanışmaya"

"Kahvaltı hazırlayalım mı birlikte?"

"Olur, tabi…"

Omlet yapmaya karar veriyoruz. Sonradan farkediyorum. Ev tamamıyla Elif'in rahat edebilmesi için düzenlenmiş. Buzdolabının üst raflarında içki şişleri var. Alt raflarda ise Elif'in kolaylıkla ulaşabilmesi için yiyecekler ve meşrubatlar… Ocak diğerlerine göre oldukça alçakta konumlanıyor. Elif'in neyi yapıp yapamayacağını kestiremediğim için itinalı davranmaya çalışıyorum. Bu hassasiyetimi sezdiği için beni mutfakta o yönlendiriyor. Bana ricalarda bulunuyor. Bunun dışında hiçbir şey konuşmuyoruz. Açık mutfağın salona bakan tezgahında domatesleri kesiyorum. Elif ocağın başında omletle uğraşıyor. Ender'den kocaman bir enseme nidası duyuluyor. Mutafağa arkası dönük olan koltukta şöyle bir doğrulup bana doğru dönüp bakıyor. Göz göze geliyoruz. Sabah mahmurluğuyla birlikte annesine hayanlıkla bakan bir çocuğun ifadesi var yüzünde. Yüzünü, gözünü ovuşturarak mutfağa geliyor. Elif'i öpüyor.

"Kızlar, ne çabuk kaynaşmışsınız"

"Misafire iş yaptırmak olmuyor tabi ama midemizin gurultusu bizi kaynaştırdı diyebiliriz"

"Bizim Meksikalı bugün gelmeyecek mi?"

"Yok, kızı rahatsızlanmış. Senin bugün evde olacağını düşünerek, tamam dedim"

"Evet evet, bugün iş yok. Bugün evin tadını çıkaralım"

"Keyfini bozmak istemem ama bugün babamla Skype toplantınız var. Hatta 15 dakika sonra başlayacak"

"Aman be Elif… Bir gün de bir şeyi unut be kızım"

"Ben unutsam babam unutmaz. Kurtuluşun yok. Hadi Allah kolaylık ve sabır versin"

Ender ağzına bir şey atıp koşa koşa üst kata çıkıyor. Ben öyle evde yokmuşum gibi hissediyorum kendimi. Onların dünyalarına uzak ve neden orda olduğu belli olmayan bir tip. Elif samimi bir kız. İç huzuru yüksek. Benim varlığımdan rahatsız olmadığını hissedebiliyorum. Abisinin benim için pozitif şeyler hissettiğini düşünüyor olacak ki Ender gittikten sonra sohbet etmeye başlıyoruz. Bir adım daha samimileşiyor bana karşı. Babasının ne kadar dakik bir adam olduğunu çok fazla konuştuğunu anlatıyor esprili bir şekilde. Burda yaşamayı istememişler. Arada gidip geliyorlarmış. Elif'de sonbahar ve kış aylarında buraya geliyormuş. Evde Meksikalı bir yardımcıları varmış. Adı Maria'ymış. Abisiyle ve işleriyle ilgili ser verip sır vermiyor adeta. Bende kurcalamıyorum. Dün gece Ender'de ne kendinden ne de işinden bahsetti. Açıkçası merak etmeme rağmen fazlada kurcalamadım. Genel kültürüyle, esprileriyle, beni anlamaya çalışmasıyla beni yeterince etkiledi. Bazı insanlar dışardan ne kadar farklı gözüküyorlar. Ender de sanırım benim için aynı şeyi düşünüyor. Kahvaltıyı verandadaki o büyük yemek masasına hazırlıyoruz. 

"Omlet soğur diye getirmedim"

"Ooo… Abimi beklemeyi düşünüyorsan akşam yemeği hazırlayalım. Babam şimdi onu fena kitler"

Ender'i beklemeden kahvaltımızı yapıyoruz. İnanılmaz güzel bir andayım. Okyanusun dibinde ışıl ışıl bir gün… Oldukça güzel bir ev ve veranda… Elif'in sohbeti gittikçe daha da keyif veriyor. Bana gidip Türk kahvesi bile yapıyor. Adeta dün gece merdivenlerden inerken ayakkabısını düşürmüş külkedisiyim. Prens beni bulmuş ve sarayına getirmiş. Bu adam bana ne yaptı da bir gecede herşey bu denli değişti acaba? Ne zenginliğini ne yakışıklılığını umursuyorum. tek istediğim aşağıya inmesi ve kocaman siyah gözleriyle bana gülümsemesi… 


6 yorum:

  1. Güzel akıyor. Harcadığı nefes de gayet kararında. Elinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkür ederim. böyle yorumlar duymak beni motive ediyor :)

    YanıtlaSil
  3. birinin günlüğünü gizlice açıp okur gibi hissettim kendimi :)
    güzeldi..

    YanıtlaSil
  4. asıl bu yorum harika olmuş. çok teşekkürler elsa…

    YanıtlaSil
  5. Ah Ender ah... Biliyor musun, benim de Ender diye bir sevgilim vardı ve ben bazen ondan bahsederken Andy derdim. Gülümsettin beni. Düzenli olarak okuyorum seni, bil ;)

    YanıtlaSil
  6. çok teşekkür ederim joujou… damarına basmışım desene ama gülümsediysen acısız bir hatırlama olmuş, buna sevindim ;)

    YanıtlaSil