16 Ekim 2015 Cuma

Rest !

İstanbul'da yeni bir hayat kurma çabalarındayım. Amerika macerası gerilerde kaldı. Hiç gitmemişim gibi hissediyorum. Arada sırada ordaki hayatıma dair bir şeyler denk geliyor. Biraz içim buruluyor sonra devam ediyorum hayatıma. Bu aralar hep hayalini kurduğum bir yaşam var gündemimde. İstanbul Cihangir'de bir bahçe katı ev... Minicik ama çok sevimli. Ağaçlarla çevrili minik bir arka bahçesi var. Şimdilerde bir hurdalıktan farkı yok ama güzel olacak hem de çok. Eliz her gün arayıp bahçeyi soruyor. Tek derdimiz oymuş gibi. Amerika'da kendi memleketim olmamasına rağmen bu kadar zorlanmadım. Emlakçısı ayrı dert nakliyecisi ayrı dert. Yalnızlığıma çok gıcık oluyorum bu yüzden. Geceleri yalnızım diye oturup ağlayamıyorum yorgunluktan ama gün boyu küfür kıyamet gidiyorum. Erdem'de İstanbul'a yerleşti. Maalesef ki yüzüme bile bakmıyor. Beni affetti ama yokluğuyla cezalandırıyor. Eskişehir'deki ailem aslında yoklarmış gibi. Elçin biriyle birlikteymiş. Ciddi düşünüyorlarmış. Eda çocuk büyütüyor ve kocasıyla uğraşıyor. Bir Erdem vardı, o da küstü bana. Babam onun hayallerini yıktım diye mesafeli davranıyor bana. Annemse babamı üzdüm ve uzağa taşınarak onu yalnız bıraktım diye kızgın bana.  Söylemiyorlar ama biliyorum. Çok enteresan bir şekilde umursamıyorum bu durumu.

Amerika'dan döndükten sonra bir hevesle dört elle sarıldım işe. Oraya buraya koşturdum. Ve gördüm ki onların çemberlerine girdiğim anda bana saygı duymadıklarını ve beni birey olarak kabul etmediklerini gördüm. İstedikleri her şeyi yapmak zorunda olduğumu düşünüyorlardı. Yapmadığımda kızıp beni cezalandırmaya kalkıyorlardı. Sürekli hesap vermek durumunda kalmaktan çok yoruldum. Bir gün işlerimi toparlayıp çıktım. Akşam gelecek planımı yaptım ve ertesi günü işe gitmedim. Babam önce çocuksu buldu. Sonra çok sinirlendi.

- Yahu anlamıyorum. Ne yapacaksın? Ne istiyorsun da olmuyor? Sanki herkes açmış kollarını seni bekliyor. Sanki gideceğin yer güllük gülistanlık ! Çocuk oyuncağı değil bu. Amerika dedin Amerika. Gittin geldin, tam bir şeyler oturmaya başlayacak yine gözün kapıda. İyi Ender git! Nereye istersen git! Benden hiçbir destek göremezsin onu söyleyeyim !

- Senden destek falan isteyen yok. Sen babalığını sadece senin istediğin gibi çocuklar olduğumuz sürece gösteriyorsun zaten. Elbette kimse beni beklemiyor ama aç kalmam. Niye kendi hayatımı kurmak istememe bu kadar tepki veriyorsun anlamıyorum. Sen bize bir hayat sundun diye onu yaşamak zorunda mıyım ben? Sanki bana sordun tüm bu serveti yaparken. Nasıl bir diktatörlüktür bu yahu?

Gözyaşlarım daha fazla konuşmama izin vermiyor. Her zaman yaptığım gibi kalkıp ordan kaçıyor, odama kapanıyorum. Yarım saat sonra filan annem geliyor. Endişeli, hoşnutsuz bir surat ifadesiyle bir taraftan beni teselli etmek istercesine yatağın kenarına oturuyor. Çok üzgünüm. Babamın tepkisinin nedenini anlıyorum aslında. Bir destek arıyor kendisine fakat onu anlıyor olmam fikrimin değişeceği anlamına gelmiyor. Bir de bana yapamazsın deyince benim yapasım geliyor. Huyum kurusun!

O konuşmadan sonra fazla kalmadım Eskişehir'de. İkna olurum, hevesim kaçar, korkarım filan diye elimi çabuk tuttum. Öyle çok tepkili gider gibi de gitmedim. Bir bavul hazırladım. Atladım Ankara'ya gittim. Eliz, Ege'yle her nedense Ankara'da yaşıyor. Ben oldum olası severim Ankara'yı da Eliz bildiğin nefret eder. Hatta Ege'de hiç hoşlanmaz. Neyse işte burda yaşıyorlar. Uzun bir aradan sonra beni görmenin verdiği mutlulukla sevgi yumağı oluyoruz Eliz'le.

- Ben istifa ettim.
- Pardon? Ne yaptın?
- İşi bıraktım.
- Hayatım sen işi bırakamazsın. Senin öyle bir lüksün yok. Tribe girme boşuna. Bak şimdi 2-3 gün sana Ankara'nın bağlarını gezdirir tespih dizdirir sallatırız. Kendine gelirsin sonra ilk trenle Eskişehir.
- Arabayla geldim.
- Ha tamam arabana binersin o zaman.
- Ben ciddiyim.
- Ben de çok ciddiyim. Hadi soyun dökün çıkalım. Rakı falan içelim.

Yol boyu geyik muhabbet yapıyor Egeyle Eliz. Ne yalan söyleyim bende depresyonda falan değilim. Kafesinden çıkmış nereye uçsam diye bakınan bir kuş misali. Mutlu ama biraz endişeli etrafıma bakınıyorum. Yemek boyunca goygoy yapıyoruz. Eylül'ü çekiştiriyoruz. Eliz, Ege'ye laf çarpıtıyor. Ege oralı olmuyor, Eliz daha da kuduruyor. Bense sadece gülümsüyorum. Ege bir anda ciddileşiyor.

- Erdem'i gördüm geçenlerde. İstanbul'da denk geldik. Dünya ne küçük. Babayı kafalamış, gitmiş İstanbul'a ofis açmış.
- Evet, öyle oldu. Yani aslında gereklilikti. Erdem de gönüllü oldu.
- E süper. Kafan bozulunca sen de al başını git. Kardeşinle mis gibi.
- Bizim aramız pek iyi değil onunla.

Sessizlik oluyor. Belli ki Eliz kaş göz yaptı Ege'ye. Bu konuda baya baya konuşmak istemiyorum. Gece yine goygoyla devam ediyor. Eve dönünce Eliz'le hep yaptığımız gibi yine bir yatak sohbeti yapıyoruz. Normal de olsa saatlerce tüm derdimi anlatırım Eliz'e ama bu sefer içimden gelmiyor. Uykum geldi deyip yatıyorum. Eliz biraz saçlarımla oynuyor ve sonra gidiyor. Sabah yola çıkmak üzere kendimle anlaşıyor ve uykuya dalıyorum. 

7 Aralık 2014 Pazar

Mazoşist

Siz hiç yalnızken ve acıdan ölürken güldünüz mü?
Ben güldüm.
Siz hiç biri öldüğün de gülüdünüz mü?
Ben güldüm.
Siz hiç gitme, yapma diye hayrkırırken güldünüz mü?
Ben güldüm.
Siz hiç korkuda altınıza yaparken güldünüz mü
Ben güldüm.
Siz hiç kendinizden nefret ederken güldünüz mü?
Ben güldüm.
Siz hiç fiziken canınız yanarken güldünüz mü?
Ben güldüm.
Ne zaman mı ağladım?
Siz gülerken ben ağlıyordum, varsınlar mazoşist desinler şimdi!

Ender Hisarlı

Masum Değiliz

'Masum değiliz hiçbirimiz' diyor Sezen 'içindeki çocuğua sarıl, sana insanı hatırlarsın' diyor. Olmuyor be Sazen'im! Benim içimdeki çocuk çok buruk, üzgün, biraz da şiddet dolu… Günahlarıyla gezinen insanlardan korunma çabasında. Ben masum değilim, hiçbirimizin olmadığı gibi ama çok üzgnüm ve pişmanım yaptıklarım için hepimiz gibi. Kan ter içinde uyanıyorum geceleri aynı dediğin gibi annemi anımsıyorum ve anlıyorum dediğin gibi. Kendimi de kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorum. Doğru  bu dediklerin… Yalnızlık desen kombine bilet almışım sanki. Bitmek bilmeyen bir lig de seyirciyim. İzliyorum kalabalıları ve yalnız olmayanları… Bütün günahlarım da yalnız kalmamak içindi zaten. Biraz sevilebilmek umudu işte. Olmadı, bunu sevabıyla başaramadım. Üzgünüm, pişmanım çok pişmanım!

20 Kasım 2014 Perşembe

Aldatan

Odamdan disari cikmiyorum. Pismanlik hissetmeye calisiyorum. Bir tek mektubu kitabin arasina koydugum icin pismanim. ‘Keske daha iyi saklasaydim’ diyorum. Engin’le yasadigim onca guzel vakitten pisman olmak mumkun degil benim icin. Hayatimin en keyifli gunlerini gecirdim ben onunla. Gercekten olmak istedigim kadin oldum onunla ben. Bundan pismanlik duymam cok zor. Yasananlardan dolayi cok uzgunum. Kardesimden duyduklarimdan, onun yuzundeki ifadeden dolayi cok ama cok uzgunum. Pisman degilim. Yine olsa eminim ki yine ayni hatayi yapardim ama utaniyorum. Utanc duygusu var. Yercekimi daha da guclu sanki bugunlerde beni sonsuza kadar bu utancla dunyada tutacakmis gibi. Basimi onumden pek ayiramiyorum. Gunler uzadi bir de. Gecmiyor saatler. Hani agir agir aci cektirmek istiyor sanki akreple yelkovan. Erdem konusmuyor. Sessizligiyle boguyor beni. Keyifli keyifli Enis’le konusuyor telefonda. Telefonu kapattiginda derin bir nefes aliyor. Aklina geliyor ablasinin yaptigi. Ne kadar sonra bilmiyorum, kapim aciliyor.

‘Seni anlamiyorum ve anlamayacagim zaten anlamak da istemem. Senin icin tek bir sey yapabilirim. Unuturum bunu. Unutucam abla. Bu mektubu yok sayiyorum. Sen bundan sonra ne yaparsin? Nasil hareket edersin, bilmem. Ben senin yuzune bakabilmek istiyorum, onun icin unutucam’

Dizlerimi karnima cekmis oturuyorum. Basim dizlerimin arasinda. Nemli gozlerim yukarida Erdem’e bakiyor. Iyi mi soyledi kotu mu, onu dusunuyorum. Hic bir sey soyleyemiyorum. Oylece duruyor kapida. Benden bir hareket bekliyor. Bulamiyorum. Ne demeli, ne yapmali bilemiyorum. Agliyorum sadece. Erdem oylece duruyor. Basini duvara yasliyor. Gozlerini kapatiyor. Sanki kardesim degil de bir yabanci var orda. Hic bir sicaklik hissedemiyorum. Bosluk da kaybolup gidicem sanki. Dustugumu hissediyorum. Bir anda kendimi tutamiyorum.

‘Erdem nolur bana saril’

Erdem yavas yavas yanima geliyor. O kadar isteksiz geliyor ki soyledigime pisman oluyorum. Sarildiginda tekrar kardes oldugumuzu hatirliyoruz. Oyle kuvvetli sarliyorum ki Erdem kayitsiz kalamiyor. Saclarimi oksamaya basliyor. Kelimelere ihtiyacimiz yok. Sarilmak yetiyor. Kollarimizi gevsetiyoruz. Kafami cevirip yuzune bakamiyorum ama mutluyum. Icim isiniyor resmen. Yuzune bakmadan kollarindan ayrilip dizine yatiyorum. Erdem sirtini yatagin basligina yasliyor. Bir mudet sonra telefonunu cikartip oyalanmaya basliyor. Ben Erdem’in ne dusundugunu kestirmeye basliyorum ama eminim bir sey dusunmuyordur. Erdem soyleyecegini soyler ve gerisini dusunmez. Kafasi rahat bir adamdir. Zaten az once soyledikleri de oldukca netti. Muzik aciyor. Turkce bir radyo kanali. MFO’den ‘Benim Hala Umudum Var’ caliyor.

‘Guzel gunler… Bizi bekler… Eyvallah dersin olur biter. Boynum bukuk onumde, aglasam sessizce. Su garip gonlum af olur mu? Bu firtina durulur mu? Benden adam olur mu?’

Ne guzel sarki… Nasil da anlamli… Nasil da bilge bir ruh hali… MFO gelmis gecmis en iyi muzik grubudur Turkiye’de. Her derde deva sarkilari vardir. Nasil da bir anne sevkatiyle okusuyor ruhumuzun saclarini…
Merhamet onemli bir duygu. Hata yapsan da birini istemeden acitsan da o merhamet duygusu oldugu surece yaptigin hatanin dibini goremiyorsun. Engin’deki en parlak ozelliklerden biri merhamet… Yaptigi hatalarin farkinda sucluluk duygusu var. Merhametinden cekip gidemiyor. Karsinda kirilgan bir kadin var. Yillarin hayat arkadasligi var. Aldatarak merhametini de aldatiyor ama ondan kopamiyor. ‘Ben birakirsam biter o. Kendini toplayamaz. Bir suru kayip yasadi, sadece bana tutundu. Bende gidersem ayaga kalkamaz’ demisti bir gun. Simdi bir adam bunu dusunuyor ve soyluyorsa karsidaki o kadar zayif olmasa da adama boyle hissettirmis demektir. Engin zaman zaman bencillesen uzerinde bir yuk, sorumluluk gibi duran karisini tasimaktan yorulan ve kacacak yer ariyan bir adam. Bir taraftan da karisini bir turlu birakamayan ona asiri bir baglilik hisseden bir adam. Olay ‘ madem sevmiyor ve aldatiyor, o zaman ayrilsin’ mantigindan daha komplike. Bunlar Engin’in veya benim yaptiklarimi mesrulastirmaz tabiki ama hic bir sey gorundugu kadar acimasiz ve asaglik degil. Bir adam yillarca baska bir kadini sadece onunla sohbet edebilmek icin caba sarfediyorsa adam kadar karisinda da hata vardir.
Evlendikten sonra buyusu bozulan asklar… Birbirine ozel alan birakmamak… Bir tarafa fazla sorumluluk yuklemek… Birey olmayi unutmak… Arkadas olamamak… Saygiyi  yitirmek… Karsindakine ezberden yaklasmak… Gercekten dinlememek… Gercekten konusmamak… Engin’in soyledigi bir seyi hatirliyorum ‘Bir tek senin yaninda kendim olabiliyorum. Arkasini onunu dusunmeden dumduz konusuyorum’ Evet bu dogru cunku ben ona yargisiz yaklasiyorum. Onu kaliba sokma gibi bir derdim yok. Hic bir sorumluluk yuklemiyorum, hic bir sorumluluk almiyorum. Ikimizde birer bireyiz. Sadece o ani paylasiyoruz. Insanin evlilik de ihtiyaci olan duygu tam olarak bu. Basarabilmek ne kadar mumkun bilmiyorum, daha once hic evlenmedim ama Engin’in evliliginden bunu ogrendim.


Simdi bir anda aklima geldi ‘aldatan aldanirmis…’ Peki oyle olsun!

Yargisiz infaz

Eve girdigimde Erdem her zaman ki gibi koltukta uzaniyor. Kac tane bira ictigini kestirmek guc… Elinde bir kitap var, diger elinde bir kagit… Bana bakiyor tuhaf bir sekilde. Erdem’in garipliklerini cekecek hic gucum yok. Bir sey demeden mutfaga girip bir kahve koyuyorum. Ilaclarimi aliyorum.
‘Ablaaa… Sen baksana bir buraya!’
‘Ne var Erdem? Hicbir seyi cekecek durumda degilim su an’
‘Yok… yok… Sen bir bak bana’
Iceriye giriyorum. Erdem uzandigi yerden kalkmis, oturuyor. Basi one egik… Elinde tuttugu kagit, Engin’in bana gonderdigi mektup. Iste simdi cok fena faka bastin Ender. Ne demeli, ne yapmali simdi. Yer yarilsin, nolur yer yarilsin bende icine gireyim. Oleyim su an oleyim lutfen!
‘Bu herif sana Turkiye’den usenmemis mektup yollamis. Baya kokunu falan biliyor, sana don cagrisi yapiyor. Bak, ozledim demis. Insan sevdigini ozler, sevdiginin kokusunu unutamaz. Abla ne is?’
‘Ben sey…’
‘Tamam ya. Hersey ortada zaten. Aciklama falan yapmana gerek yok. Dunyada baska adam kalmadi dimi? Tek bu vardi, sende evil falan ama olsun dedin. Simdi asik oldum falan da dersin. Kalbime soz geciremedim. Ask bu filan. Gec bunlari gec! Senden hic beklemezdim. Eda’dan hatta Elcin’den bile beklerdim ama senden beklemezdim. Benim ablam ya, Ender’sin sen! Babamin, annemin en guvendigi kizsin! Herkes hata yapar da bu baska bir sey…’
Agliyorum. Hic acimadan konusmaya devam ediyor. Kardesimin gozunde ufacigim artik. Bazen herseyi ama herseyi silmek, tekrar baslamak istiyorum. Hani ‘ Allahim bu yasadigim hayat olmadi, ben bundan daha guzelini yasarim’ diyesim geliyor. Tam olarak o anlardayim. Ruya olsun bu yasadigim lutfen, lutfen… Yok ama degil. Hepsi gercek! Erdem bunu gidip bizimkilere anlatacak degil ama iyi kullanir bunu. Ben bile boylesine bir hata yaptiysam kendinde her turlu hata yapma hakkini bulur artik. Bir suru yanlisina goz yummak zorunda birakir beni. Yuzume vurur delicesine.
‘Ben bosuna tav degilmisim bu Engin’e. Serefsiz herif! Sen bana soylesene ne kadar uyuttun bizi ayakta?’
‘Erdem ne uyutmasi ya… Duzgun konus’
‘Bak… Bak… Sen cok duzgun davraniyorsun da ben duzgun konusucam. Hadi soyle ne zamandir iliski yasiyorsun bu herifle?’
‘Iliski falan yok ortada!’
‘Ne demek iliski filan yok ya. Dalga mi geciyorsun sen? Herif sana yuzyil onceymis gibi mektup yazmis Turkiye’den Amerika’ya. Kokunu ozledim demis’
‘Senin dusundugun gibi bir sey degil bu. Biz bir davet de tanistik. Frekanslarimiz tuttu. Etkinlik boyunca sohbet ettik. Evli adamla bekar kadin sohbet edemez mi? Sonra hersey kontrolunden cikti. Bir arkadaslik gibi dusun bunu. Hayattan kacacak yerimiz kalmadiginda birbirimizin varligina sigindik, guc aldik, mutluluk verdik. Evli olmasini umursamadim cunku asik olmadim ben Engin’e. Sadece hayatimda olsun istedim. Bir sekilde orda bir yerde olsun istedim. Onun icin de aynisi gecerli’
‘Nasil ya? Kalkmis bir de asik olmadim diyor. Ya abla delirtme insani! Sanki sahipsiz, kimsesizsin. Biz variz, bir suru arkadasin var. Kimse anlamiyor da bir tek Engin mi anliyor seni? Ne yasadin da bu kadar siginmak istedin. Bize ya da arkadaslarina anlatip da rahatlayamayacagin ne vardi da gittin ona anlattin?’
‘Begenilmeye ihtiyacim vardi. Sevilmeye ihtiyacim vardi. Ailem ve arkadaslarim disinda beni seven birinin var oldugunu bilmeye ihtiyacim vardi. O Emre beni mahvetti. Gunden gune eridi benim ozguvenim, hayallerim, gururum. Kim farkindaydi bunun? Herkes kendi derdinde bizim ailemizde. Annem var bi dinleyen, ona da anlatamazdim. Unutamadim onu, cikartamadim aklimdan bir turlu. Onu bulucam diye kendimi kaybettim. Kuyrugumu dik tutmak icin kimseye belli etmedim. Asik olmaktan birini sevmekten korktum ben. Yine severim de sevilmem diye, ortada birakilirim diye, yanlis adama asik olurum diye korktum ben, cok korktum. Engin’le karsilikli olarak sorumluluk tasimadigimiz icin rahattik. Benim olmadigi icin kaybetmekten korkmadim. Evli oldugu icin baglanamayacagimi biliyordum. Engin bana kendimi degerli hissetirdi. Ona karsi oldugum gibi davrandim. O da bana… Yalansiz, riyasiz… Kaybetmekten korkmadan ozgurce… Onunla cok guldum, eglendim ben. Dun ve yarin yokmuscasina. Evli olmasi daha yeni yeni batmaya basladi cunku daha ozel seyler hissetmeye basladim. Uzerine bir de baba olacagini ogrenince tamamen iliskimi kestim. Hala bazen bir seyler yazip ciziyor ama askindan degil siginma ihtiyacindan’

‘Ben anlamiyorum seni. Bu kabahatin ozru bu olamaz. Sen kendini iyi hissetmek icin bir kadinin kocasini elinden aliyorsun resmen. Ne zaman bu kadar duyarsiz ve bencil oldun sen?’


Sen yillarca kimseyi uzmemek icin elinden geleni yap, yillarca dunyanin obur ucundaki adama asik ol ve gozun baska kimseyi gormesin ama bir hatayla duyarsiz, bencil ve hatta kaltak ol! Iste hayat boyle zalim. Yargisiz infaz!

19 Kasım 2014 Çarşamba

Bi s...

Kosarak geliyor. Arabanin dikiz aynasindan bakiyorum. Elinde bir sey tutuyor. Kocaman bir gulumsemeyle kapimi aciyor.
‘Hosgeldin. Simdi lutfen soyleyeceklerime itiraz etme, kucuk bir supriz var’
‘Ne suprizi, nerden cikti simdi bunlar. Tobe… Tobe…’
‘Itiraz istemiyorum demistim ama. Gozlerini baglayacagim’
‘Alsa, olmaz’

Gozlerimi bagliyor. Hani kucuk bir tas attiginda ayni anda havalanan kuslar vardir ya. Boyle ‘pitir pitir’ ses cikarir kalbim oyle havalaniyor resmen. Arkamda durup omuzlarimdan yon veriyor. Avuclari omuzlarima bir sicaklik veriyor, ‘guven bana’ diyor adeta. Yuzumde aptal, saskin gulumsemenin varligina dair yemin edebilirim. Ondan uzaklasmaya calistikca yakinlasiyorum. Allahim nolur yardim et bana. Beni dikkat etmem konusunda uyariyor. Merdiven iniyoruz. ‘Korkuyorum, dusucem simdi’ diye diye iniyorum.
Ilkokuldaydim. Cok icine kapanik yalniz bir cocuktum. Okuldaki tum cocuklar fazlasiyla simarik, yabani ve azgindi. O zamanki boyutlarima gore oldukca uzun merdivenleri vardi okul bahcesine inen. Tenefuse cikmisti. Zil calinca o minik boyumla sakin sakin cikmistim. Son basamaga geldigimde bugun gorsem yuzune tukrecek kadar nefret ettigim bir cocuk beni asagiya iktirmisti. Parandeler ata ata asagiya yuvarlanmistim. Insanlar basima toplanmamisti. Okul hademesi teyze farkedip kaldirmisti. Baska bir cocuk olsa okul muduru bile gelirdi. Beni nedense sevmiyorlardi, ya da bana oyle geliyordu. Sevimli bir cocuk degildim. Annem diger cocuklarin annesi gibi pimpirikli ve cadoloz degildi. Belki de ondan… Hep sahipsiz ve savunmasiz hissederdim okulda. Ablalarimda orda okuyordu ama ilgilenmezlerdi pek. Uzun lafin kisasi ben merdivenlerden korkarim o gunden beri.

Merdivenler bitiyo. Boyle patika bir yol gibi bir yerden geciyoruz. Sonra duzluge geliyoruz. Durup, bekliyor Enis. Derin bir nefes aliyor. Gozlerimin bagini cozuyor. Gozlerim soyle bir bulanik goruyor. Kirpis kirpis yapiyorum. Kirmizi beyaz kareli bir ortuyle kapli minik bir masa, iki tane minik hasir tabure… Bir sise kirmizi sarap, peynir, cikolata kapli cilek, bir iki tane sevimli fener ve muhtesem bir sehir manzarasi… Hic bir sey soyleyemiyorum. Hayretler icindeyim. Boylesine dort dortluk bir adamdan boylesine dort dortluk bir hareket… Hatta tam hayalimdeki an gelip catiyor. Bir sevgilim olsun bana boyle bir supriz yapsin, dusunmeden boynuna dolanip olduresiye opebilirim. Yok, yapamiyorum. Oyle mihlanip kaliyorum oldugum yere. Canim aciyor. Aglamak istiyorum. Utancimdan yuzune bakamiyorum.
‘Ender, noldu? Begenmedin mi?’
Kendimden oylesine nefret ediyorum ki. Hayata, kadere oylesine ofke doluyum ki. Bu adam neden simdi karsima cikiyor? Ben neden Engin’le birlikte oldum? Neden her karsima cikan adamda bir sorun, bir problem cikiyor? Ben neden hic bir zaman icim rahat bir sekilde ani yasayamiyorum? Ne diyecegim simdi ben adama?
‘Bu ne simdi ya? Ne gerek var boyle sacmaliklara… Neyin pesindesin sen?’
‘Nasil ya? Sana supriz yapmak istedim. Mutlu ol diye…’
‘Ben gayet mutluyum. Isin yok mu senin? Benden sana ekmek cikmaz Enis’
‘Ne demek simdi o ya? Ben sana gel yarin evlenelim demedim ki. Iyi vakit geciriyoruz. Biraz daha birbirimizi tanisak nasil bir zarari olur ki?’
‘Ben seni tanimak istemiyorum’
‘Allah belami versin o zaman benim. Goren de gel seviselim dedim zaneder. Iyi tamam git, hayret bir sey ya’

Icim aciya aciya geri donuyorum. Gozumden yaslar suzuluyor. Elim, ayagim titriyor. Arkama bakamiyorum. Arabaya biniyorum. Agliyorum, agliyorum! Cok ama cok agliyorum. Gozlerim yaniyor. Mesaj geliyor.

Engin…
‘Bizim oglan sizin yaniniza gelmis. Nasil gidiyor?’


Engin, Allah askina bi s…

18 Kasım 2014 Salı

Iskence

Beni kim ne yapsin ki… Bir evlilige burnunu sokmus. Bir kadinin kocasina goz dikmisim. Bunu kasten yapmamis olsam da yaptim. Bir gercege goz yumup bencilligimden yaptim. Insan her zaman hakim olamiyor kendisine. Aileme karsi boynum bukuk… Icten ice kemirip duruyor bu gunah beni. Simdi Enis yaptigim hatayi, isledigim gunahi yuzume vuruyor. Hem de oyle vuruyor ki boyle pismanliktan kavruluyorum. Boylesine duzgun,huyu huyuma, suyu suyuma, zeki, caliskan, akli basinda, esprili, anlayisli, karizmatik bir adami yaptigim hata yuzunden kaybediyorum. Onun ilgisine karsilik veremiyorum. Neden? Evli abisiyle iliski yasadim. Lanet gelsin! Yaptigin iyi de kotu de karsina oyle bir geliyor ki boyle calismadigin yerden cikan sinav sorulari gibi. Sag gosterip sol vuran futbolcular gibi vuruyor hayat.

Erdem evden cikmak istemiyor. ‘Siz Enis’le cikin dolasin, cocuk yalniz kalmasin’ diyor. Boyle icim de bir yer ‘adisin Ender’ diye bagirirken elim telephone gidiyor. Enis’i ariyorum.
‘Selam naber?’
‘Iyidir guzelim, senden?’
‘Ha sey… Iyi… ne yapcaksin bugun? Erdem disari cikmak istemiyor’
‘Himmm… O zaman soyle yapalim, sen hazirlan. Ben 20 dakika icinde sana yer ve saat icin mesaj atayim’
‘Peki’

Kapatiyorum. Yuzumde aptal bir gulumseme… ‘Guzelim’ kelimesi Enis’in agzina yapismis bir hitap sekli. Bana ozel degil ama oyle guzel soyluyor ki bana ozelmis gibi geliyor ve mutlu oluyorum. Ben sana mesaj aticam falan demeler, olaya hakim olmaya calismalar… Bunlar hep arti, puan kazandiriyor ama neye yarar… Hazirlanmaya gidiyorum. Saclarim sabahtan hazirdi. Ustume giyecek bir sey bulamiyorum bir turlu fazla kilolarimi en az hangisi belli eder diye bakiyorum. Oylesine kilo almisim ki hic bir sey kar etmiyor. En sonunda kisa onden dugmeli bir kot elbise giyiyorum. Havalar iyice sogudu buralarda. Elbiseden biraz daha uzun taba rengi kalin bir hirka giyiyorum. Cizmeleri de cektim mi bu is tamam. Mesaj geliyor. Daha once gitmedigim bir yer. Biraz sehir disinda gibi. Ben seni alayim diyorum, kabul etmiyor. Arabaya bindigimde bacaklarimin titredigini hissediyorum. Olmayacak isler yapma konusunda ustume yok. Hani atesten gomlek olsun giyeyim, zehir olsun iceyim, cikmaz sokak olsun gireyim. Bayiliyorum kendimi olmadik isler icinde birakmaya. Hava soguk ama gunesli… En sevdigimden… Navigasyon geldigimi soyluyor ama ben pek emin degilim. Yol kenarinda bi yerde duruyorum. Mesaj geliyor.

‘Bekle orda, geliyorum’


Etrafima bakiyorum, Kimse yok. Icimdeki sacma cocuksu heycan yukseliyor. Enis’in bu telasli halleri beni heycanlandiriyor. Beni mutlu etmek icin cabalamasi, ilgi cekmeye calisan ufak bir oglan cocugu gibi davranmasi masumiyetin huzurunu veriyor bana. Sonra aklima gercekler geliyor. Bu tam olarak bir iskence… Tut ki gunlerce yemek yememissin. Onune guzel bir yemek geliyor ama ellerin kelepceli… Sadece bakabiliyorsun, kokusunu icine cekiyorsun ama yiyemiyorsun. Enis tam olarak aska ac kalmis Ender’in onune koyulmus ask kebabi… Allahim bu nasil pis bogazliktir. Aski bile yemekle anlatiyorum.