12 Eylül 2014 Cuma

Burda olan burda kalır

San Francisco'dan Las Vegas'a...


"Ben senin derdinin adını biliyorum. Kurtlanmışsın sen! Bir Vegas lazım sana. Boş durmadım, uçak biletlerimizi aldım bile. Heee heeeyttt… Bekle Vegas biz geliyoruuuzzz!!!"

Üç gündür San Francisco'da Eliz. Turist gibi değil de baya burda benimle yaşıyormuş gibi takılıyor. Onun burda olması benim en büyük hayalimdi ama tam randıman alamıyor haliyle benden. Hava değişikliği, yer değişikliği kesinlikle ihtiyacım olan şey. Bunu Eliz'e söylememiş olmama rağmen gidip uçak bileti almış olması, hiç şaşırtcı değil çünkü o benim konuşmadan anlaştığım Eliz… Gözlerimin arkasını gören, ruhumun derinliklerine dalabilen Eliz…

Küçük pembe valiz üç gün içinde iki büyük pembe valiz halini alıyor. Nefret etmeme rağmen bunu hiç umursamadan beni mağazadan mağzaya sokan Eliz, artık Vegas için hazır… Havalimanına gidiyoruz. Eliz'in elinde bir büyük valiz… Benim küçük mütevazi valizimle dalga geçiyor. 

"Hiç almasaydın keşke… Bu ne Allah'ını seversen… Hiç kurtulamıcaksın şu kompakt iş seyahati modundan. Tatile gidiyoruz hayatım tatile… Hani hiç bir şey yapmazsın. Acelen yoktur. Onun için valizin büyük olmasına aldırış etmezsin. Kabine alayım, bagaj beklemeyim falan gibi sıkıntılar yoktur."

"Ya iki gün kalıp döncez işte, ne gerek var…"

"İki gün mü?"

"Evet, iki gün değil mi? Harbiden ben onu sormadım sana ne zaman döncez biz?"

"Hahaha… Biz Vegas'tan Los Angeles'a uçuyoruz şekerim. 10 güncük kısa bir tatil diyelim"

"Ohaa… Hayatta olmaz! Asla! Benim tez falan yazmam lazım ya"

"Çok geç… Söyleseydim, kabul etmezdin."

"Etmem, tabi… Ya çok hainsin"

"Kabul et, şu an senin de hoşuna gitti. Ayrıca aşk olsun. Kalkıp gelmişim, beni gezdirmicek misin?"

"Ya tamam da… Yani, ne bileyim"

"Bu arada Ege söyledi. Araba lazım olur Los Angeles'da diye. Ben o işi de hallettim. Havalimanında arabamız hazır olacak. Bunları bırakalım da Vegas'a odaklanalım şimdi. Veeegaaas… Vegaaasss…"

Vegas'a indiğimizde akşamüstü… Bu şehrin tek sevdiğim yanı var o da "Vegas'da olan Vegas'da kalır" Benim böyle çölün ortasında her yerinden ışık fışkıran beton beton oteller dışında başka hiç bir şey olmayan bir şehre sekiz ay içinde 10 kere gelmiş olmam biraz şaşırtıcı. Seviyorum, ne yapayım… Acılar, hüzünler şöyle bir kenarda dursun, Ender partiler de biraz kudursun! Eliz beni yine hiç şaşırtmıyor. Vegas'ın en ıngıl cıngıl oteli olan Cosmopolitan'dan yer ayırtmış. Hava akşamüstü olmasına rağmen kupkuru ve 40 derece… Bu şehirde bir gün ölürsem eğer alkolden filan değil kesin sıcaktan ölürüm. Eliz keyifden dört köşe…

"Eee… napıyoruz şimdi? Hemen kumara mı başlasak acaba? Nasıl oynıcam ben bunları ya? Hangisin de oynamak lazım? Söyle bakalım hileleri…"

"Şimdi kural 1…Önce gidip odada demlenmek lazım. Sonra club'a gitmeden önce biraz oynarız. Sonra gittiğimiz club hangi oteldeyse onun casino'sunda oynarız. Sonra da dansss dansss dans…"

"Heyt beee… İşte benim arkadaşım bu ! Bana bak bugün bende bekarım, sakın bana engel olma"

"Nasıl yaaa… Saçmalama."

"Yaaaa… Hani Vegas'da olan Vegas'da kalırdı"

Gülüp geçiyorum. Eliz hiç bir zaman tek gecelik ilişkilerin kadını olamadı. Bir ara bana özendi ama yapamadı. Yapamaz fıtratına uymaz. O benim gibi değil, gerçek bir romantik… Bütün Vegas'ı gören bir odamız var. Balkonda jakuzzi… Salak saçma dans edip içiyoruz. Bir yandan da hazırlanıyoruz. Bu ruhu gerçekten çok özlemişim. Daha bir kendim oluyorum. Ya da olmak istediğim oluyorum. Umarsız ve hayat dolu… 

4 yorum:

  1. Umursamaz ve hayat dolu olmak, hep olmak istediğimiz.
    Eliz gibi arkadaşlar gerek bize,
    bizi kendimize getiren hadi deyince kalkıp gelecek olan :)

    YanıtlaSil
  2. aynen öyle… dostlar yaşamın köklü ağaçları, bol okisjenli ve ferah...

    YanıtlaSil
  3. Ender, "E" harfiyle başlamayan biri var mı bu hikayede? Nedir bu "E"lerin sırrı? ;)

    YanıtlaSil
  4. bende bu soruyu bekliyordum. "E" ile başlayaman biri yok hikayede, gıcık bi durum biliyorum ;)

    YanıtlaSil