6 Ekim 2014 Pazartesi

Hakediyorum

Ece'nin düğünü için harıl harıl çalışıyorum. Los Angeles Türkiye Konsolosluğunda yapılacak nikahtan sonra Los Angeles Downtown'daki bir roof bar da bir parti organizasyonu istiyor. Benim hayalim hep kumsal düğünüdür. Tam günbatımında atılan imzalar. Arından kumsal üzerine yerleştirilmiş bistorlar ve meşaleler arasında bir dans alanı… Latin ezgiler eşliğinde çılgınca dans eden insanlar… Nikah hatırası olarak küçük cam şişelerin içine koyulmuş kumlar ve deniz kabukları… Bunun gibi bir sürü detay halihazırda öylece bekliyorlar düğün günümü. Ece daha modern dünya insanı roof bardaki düğün organizasyonu onu fazlasıyla heycanlandırıyor. Nikahtan bir hafta önce Los Angeles'a gidiyorum. Ece bir arkadaşı beni havaalanında karşılıyor. Brezilyalı bir kız, oldukça alımlı ve güzel… Üstümdekilerle ve tepeden toplanmış saçımla fazlasyıla sönük kalıyorum yanında. Önce konsolosluğa gidiyoruz. Nikah salonuna bakıyoruz. Sonra doğru roof bar… İkramdı, süslemelerdi bütün detaylar gözden geçiriliyor. Hepsi bitikten sonra Brezilyalı hatun erkek arkadaşıyla buluşmak için mekandan ayrılıyor. Tam günbatımı… Bir kırmızı şarap ve biraz sigara… Şehrin ışıkları yanıyor. Yıllarca televizyonda, sinemalarda izlediğimiz filmlerin doğum yeri burası. Bütün bol yıldızlı bol ışıklı Hollywood dünyasının anavatanı… Ne kadar da boş ve anlamsız bir yer aslında. Hiç gözümüzü boyadıkları renkler yok burda. Yanımdakilerin boş beleş muhabbetlerine kulak misafiri oluyorum. Tabansız esprilere dakikalarca gülebiliyor bu insanlar. Şehir bana istediğim ruhu vermeyince kendi ruhuma dönüyorum. Nerde olduğumun hiç bir önemi kalmıyor artık. Bir düğün hazırlığı için geldim ben buraya. Evlenen ben değilim. Konu evlenmek veya evlenmemek de değil aslında. Hayatıma eşlik eden bir adamın olmaması… O "kimseye ihtiyacım yok" ayaklarını geçeli çok oldu. "Gencim güzelim seni üzerim" ise tamamıyla yalan. Ruhumun okşanmasına ihtiyacım var. İnsanım ve yalnzılığı daha fazla kabul edemiyorum. Aynı şeylerin kafamda dönüp durmasından sıkılıyorum. Ender'i aramak geliyor aklıma. Sonra vazgeçiyorum. Yangının olduğu gece ve ertesi günü ne kadar pozitif davranmış olursa olsun, içime sinmeyen şeyler var o adamda. Bu insan beğenmeme huyumdan yalnız kaldığımı düşünüyorum. Kendimi suçluyorum. Suçlu buldukça da kendimi cezalandırmak istiyorum. Evet ben bu yalnızlığı hakediyorum !

5 yorum:

  1. Oğuz Atay'ın "Korkuyu Beklerken" adlı kitabı geldi aklıma.
    “Ben, yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim. Bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. Ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum.”

    YanıtlaSil
  2. Ah, aynı dertten müzdaribiz.
    Bu arada çekilişime davet etmeye gelmiştim, yazıyı okuyunca içim depreşti, yine.

    YanıtlaSil
  3. Safransarı, ben o kitabı okumamıştım. İştahım kabardı, ilk fırsatta okuyacağım ;)

    Hazal, biraz da yalnızlığımızdan yazmıyor muyuz zaten ;) Çekilişine katılmak isterdim ama ben yurtdışında yaşıyorum. Davet için teşekkürler…

    YanıtlaSil
  4. belki de hak etmiyoruz yalnızlığı, kimbilir...

    YanıtlaSil