31 Ekim 2014 Cuma

Ortak

Sen benim ablamsin. Sana hesap sormak haddime dusmez. Anlatmak istedigin varsa dinlerim’
‘Ben uyusturucu kullanmiyorum. Bana sordugu uyusturucular onun kendisinindi. Bir sekilde benim evime koymus. Farkedip attim. Sevgilim filan da degil. Bir kac kez vakit gecirdik o kadar’
‘Tamam ablam, sen diyorsan o!’
Sessizlik oluyor. Oylece oturuyoruz. Iciyoruz. Erdem’in yuzu kizarmaya basliyor. Ah benim canim kardesim resmen alkolik oldu. Bir insan surekli icer mi iciyor iste! Keyfi yerinde Allah’tan. Siniri biraz olsun Ender’den cikardi, rahatladi. Telefonu caliyor. Keyfili keyifli konusuyor. Kapatiyor. Yine bir isler pesinde.
‘Sen yine neyin pesindesin?’
‘Bu sefer pederin kontrolu altindayim, korkma. Sasircaksin ama peder yeni bir is koluna atilmaya heveslendi. Bir otel projesi. Isletmeciligini alcaz.’
‘Inanmiyorum! Baba motel isine girmek istemis olamaz. Biz ne anlariz otel isletmekten ayrica?’
‘Bir tanidik araciligiyla oldu. Onlar insaati yapacaklar, biz isletcez. Aslinda cok para getircek bir is degil ama eglenceli be’
‘Kimmis o tanidik? Engin diye bir eleman var ya. Italyan kumas firmasinda genel mudur Engin Daglica… Onun babasiyla tanismis bizim peder. Kanka olmuslar. Baya biradere baglamislar. Adam insaat muhendisiymis, bir de miras mi ne kalmis baya degerli bir arsasi varmis. Konumu otel icin baya uygun, sermaye yetersiz kalinca bizim pederi ikna etmis. Engin lavugunu sevmem de kardesi duzgun cocuk. O da insaat muhendisi projeyi baba-ogul yapcaklar. Yerni ortagimla konustum az once’
‘Babam nasil tanismis Engin Bey’in babasiyla?’
‘Valla baska bir sey icin tanismislar. Biliyorsun peder muhabbeti derin tutar. Adami sevmis. Sonra anlasmislar iste. Benim de ilk kafama yatmadi ama dusundukce insan isiniyor bu fikre. Engin de isin icinde degil, o olsa ben oldururdum onu’
‘Senin Engin Bey’le ne alip veremedigin var Allah askina’
‘Kil oluyorum ben o herife. Uyuz bir tip. Bir sey yaptigindan degil de hoslanmiyorum iste’

Allah… allah… Engin’in babasiyla benim babam ortak is yapiyor. Erdem, Engin’den sebepsiz yere nefret ediyor. Benim kafam karisti iyice. Bu gercekten cok garip. Kalbim hizla atmaya basliyor. Bir de Erdem nedense Engin’in kardesiyle cok yakin arakadas olmus. Bu baya tuhaf. Erdem kimseyle yakin arkadas olmaz.

‘Sen niye bu kadar endiselendin bu is icin? Tamam bu isten pek anlamiyoruz ama o kadar da endiselencek bir sey yok ortada. Rahat ol sen!’
‘Engin Bey’in babasi falan ne bileyim… Dam ustunde saksagan vur beline kazmayi.’
‘O Engin burnunu sokmadigi surece bence hicbir problem olmaz. Kardesi cok delikanli cocuk’
‘Gercekten Engin Bey’e nefretini anlamiyorum’
‘Ya kizim adamin gozu goz degil. Gozu surekli elalemin karisinda kizinda. Davetlerde falan denk geliyoruz. Hep bir kadin muhabbeti donuyor. Biliyorsun ben gelemem boyle seylere’


Haydaaa… Tamam Engin’in boyle muhabbetler yapacagini biliyorum ama faaliyete gecmez. O oyle konusur konusur susar. Tamam Erdem bu muhabbetlerden nefret eder. Evet, kulaga hos gelmiyor kabul ama yine de Engin’I kotuleyemiyorum ben. Onun o masum, savunmasiz, sevgi dolu tarafini biliyorum ben. Hepimiz karanlik ve sevimsiz taraflari yok mudur zaten? Engin insanlara sevimli gozukmeye calismayan bir adam. Hatta ilk basta oldukca ukala ve sinir bozucu gozukuyor. Bu isler karistikca karisacak gibi gozukuyor. Icime daral geliyor. Erdem’I koltugun uzerinde icerken birakip yatagima gidiyorum. Gozlerimi simsiki yumuyorum. Gozumun onunde Engin’in yuzu… Uykuya daldigimda yine Engin’li kabuslar goruyorum.

Av mevsimi

Erdem sanki lokal biriymiscesine takiliyor burda. Bana haber vermeden cikip gidiyor. Biraz dolanip geliyor. Arabayi alip yikamaya goturuyor. Bana burasiyla ilgili hic bir sey sormuyor. Evde oturup televizyon seyrediyor. Bir gun once ilk defa izledigi diziyi yillardir izliyormuscasina pur dikkat takip ediyor ‘dizim baslicak benim’ diyor. Geceleri Turkiye’de sabah olunca calismaya basliyor. Birkac telefon gorusmesi yapiyor. Bir anda buyuk adam oluyor. Telefonu kapatip sinirleniyor, soyleniyor. Ben oylece izliyorum onu. Biz bu kadar ayni yerde kalmaya aliskin degiliz. Dokunmuyorum ona. Yokmusum gibi davraniyorum. Onun varligi yetiyor bana. Her zamanki gibi iciyor ve iciyor. Bu beni rahatsiz etse de elimden bir sey gelmiyor. Koltugun uzerinde oyle sizip kaliyor. Oglene dogru uyaniyor. Aksama kadar sersem gibi dolasiyor. Tam kendine geldiginde tekrar icmeye basliyor. Burda aile olmadigi icin cok daha rahat. Ise gitmek zorunda olmadigi icin daha fazla icebiliyor. Guzel tarafi taskinlik yapmiyor. Disari cikip kavga etmiyor. Burda benim basimi belaya sokmamak icin bunu yaptigini biliyorum. Yoksa onun umrunda olmaz.

Erdem koltukta iciyor. Arka arkaya can acitacak ne kadar sarki varsa caliyor. Banyoya giriyorum. Ustumu cikartiyorum. Zil caliyor. Durup dinliyorum. Erdem ayaklarini sure sure gidip kapiyi aciyor.
‘Evet?’
‘Ender’e bakmistim ben’
‘Sen kimsin?’
‘Ender’
‘Onu anladim, sen kimsin?’
‘Ender benim adim. Arkadasiyim’
‘Haa… Ender icerde dus aliyor. Gec iceri, bekle’

Apar topar ustumu giyip firliyorum disariya. Erdem’in Ender’I hirpalamadan iceri almasi zaten oldukca beni urkuttu. Normal de olsa en iyi ihtimalle yakasina yapisip merdivene firlatmis olmasi lazimdi. Ne oluyor bu cocuga? Resmen iceri aldi. Ender ne dusunuyor acaba? Insan ablam falan der, ‘Ender dusta’ dedi ya. Iceri giriyorum oldukca tedirgin bir sekilde. Ender’e inanilmaz sinirliyim ama Erdem’e caktirmamak icin normal davranmaya calisiyorum.
‘Selam. Kardesim Erdem, Ender’de Los Angeles’dan bir arkadasim’
‘Selam. Kusura bakma rahatsiz ettim sanirim. Misafirin oldugunu bilmiyordum’
‘Madem bilmiyorsun. Gelirken arayacaksin. Ayrica misafir degilim, kardesiyim. Abla boyle tipleri cok mu ariyorsun sen?’
‘Erdem!’
‘Ablanin benim gibi birini bulmasi icin baya aramasi gerekiyor, dogru’

Hayvan herif ya… Erdem’in sah damarinin ritimli bir sekilde atmaya ve morarmaya basladigini goruyorum. Tehlike geliyorum diyor tam olarak. Bir de tek bir laf bile etmediyse o lafin uzerine kesin dover. Ender’I kolundan tutup mutfaga goturuyorum. Yuzunde piskin bir gulumse var.
‘Pek bir Aynali Tahir kardesin varmis’
‘Ne istiyorsun sen ya? Niye geldin?’
‘Su emanetleri ver gidicem’
‘Ne emaneti ya ne emaneti…’
‘Ya gecen gun bulmussun ya onlari iste’
‘Ender isin yok mu senin? Kalkip onlari almak icin mi geldin? Paran mi yok? Git bi daha al’
‘Drug dealer bulamadim. Bildiklerimin hepsi kapatmis dukkani. Teslimat yapmiyorlar. LA’de olsam bulurum da buranin yabancisi sayilirim. Hadi ver de gideyim’
‘Yok, attim ben onlari. Hadi git’
‘Attim ne demek ya? Attim ne demek?’
‘Sesinin tonuna dikkat et. Hadi sorun cikmasin, git artik’

Erdem’in ayak sesleri yakinlasiyor. Hic bir sey soylemeden Ender’in ensesine yapisiyor. Ender elinin tersiyle Erdem’e vuruyor. Erdem dayagi yiyince bir cirpida Enderi paketliyor. Kapiyi acip duvara dogru firlatiyor. Kapiyi sertce vurup kapatiyor. Hic bir sey soylemeden gidip yerine oturuyor. Muzigin sesini yukseltiyor. Icmeye devam ediyor. Sinirlerim bosaliyor. Elim ayagim titriyor. Erdem’in yuzunde hayal kirikligi var. Ablasinin evine gecenin bir saati dayanan adam, ona uyusturucu soruyor. Nasil aciklamali, ne yapmali bilemiyorum. Erdem’le su an konusmaya calismak demek atese dokunmak demek. Benim icimde bir yerde tuhaf bir mutluluk var. Beni savunan ve bunun karsiliginda benden hic bir sey beklemeyen biri var evimde. Bu zamana kadar Erdem’i koruyup kollayan ona yol gosteren bendim. Simdi o beni kollarinin altina aliyor. Bir sahin gibi uzerimde ucup beni avlamaya calisanlari avliyor. Evet, Erdem buyuyor. Erdem buyudukce cok guzel bir adam oluyor. Boylece aramizdaki kadin-erkek ayrimi ortaya cikiyor. Ben ilk kez kendimi bu kadar kadin hissediyorum. Ormanda kaybolmus bir ceylan belki de. Nerden ne zaman cikacagi belli olmayan cakallar, kurtlarla etrafi sarilmis bir ceylan… Kosup kosup yorulan her soluklanmaya calistiginda basina olamadik seyler gelen yalniz bir ceylan… Erdem bu gece yaptiklari ve sessizligiyle ‘ben senin uzerinde ucuyorum, sana kimse zarar veremez’ diyor.
Aradan biraz zaman geciyor. Ben dusa girip cikiyorum.

‘Abla gel hadi bak sana sarap actim’

Erdem

Erdem’i karsilamak icin havaalanina gidiyorum. Heycanla bekliyorum. Cikar cikmaz hemen farkediyor beni. Tek elini havaya kaldirip gulumsuyor. Ben oldugum yerde zipliyorum. Yavas yavas yanima geliyor. Bu cocuk neden boyle hic bilmiyorum ama gercekten cok cool. Bizim ailedeki kimse gibi degil. Kardesim olmasa asik olurdum herhalde. Ya da kardesim diye mi bu kadar guzel gozukuyor gozume acaba?

‘Hosgeldin’
‘Hosbulduk ablam. Naber?’
‘Iyiyim caniminici. Nasil gecti yolculuk?’
‘Bindik geldik iste abla’

Arabaya biniyoruz. Hic baska bir ulkeye, sehre gelmis gibi davranmiyor. Evet daha once San Francisco’ya gelmisti ama yine de insan iki etrafina bakar yabanci gozlerle. Yok anam yok… Bu cocuk ruhsuz geldi ruhsuz gidecek. Eve vardigimiz da heycanlandiran sey yemek kokusu oluyor.
‘Abla ya ne olmus sana boyle. Kizim bizim evden daha temiz duzenli bu ev. Kac cesit yemek yapmissin? Senin evlenme yasin gelmis’
‘Sus be gerzek! Evlilik filan pek meraklisin beni evlendirmeye’
‘Sende bu hamartlikla fazla hevesli gozukuyorsun ama’
‘Hadi hadi… Git dus falan al sen. Bende sofrayi hazirlayim sana’
Erdem dusta fazla uuzn kalir. O dustayken ben onun esyalarini cikarip dolaba yerlestiriyorum. Annemin gonderdigi paketleri aciyorum. Canim annem benim… Tarhana corbasi, turk kahvesi, buraya gelmeden onceki son gecemizde cekildigimiz aile fotografi ve usudugumde ustume giydigim annemin mis kokulu yelegi… Erdem sadece kendisini degil butun ailemin sicakligini getiriyor bana. Huzur doluyorum. Buyuk valiz bitince Erdem’in kucuk el cantasini aciyorum. Tabi ki bir suru duty free den alinmis icki sisesi cikiyor icinden. Alip buzdolabina yerlestiriyorum. Sofrayi kuruyorum. Erdem dustan cikip ustunu giyiyor. Sofraya oturuyoruz.

‘Eee… Anlatin bakalim Ender Hanim, beni buraya cagirmanizin sebebi nedir?’
‘Ozel bir sebebi yok. Burda ol istedim. Sana da iyi gelir diye dusundum’
‘Ben iyiyim abla. Bana iyi gelecek bir sey yapmam gerekmiyor’
‘Olsun. Fena mi iste biraz vakit geciririz’
‘Ablaaa ! Bak gecen sefer annemle garip garip konusuyormussun. Eliz kalkip yanina geldi apar topar. Ne oldu bilmiyorum ama iyi seyler olmadigi kesin. Bana anlatmayacagini da biliyorum ama yine de soyleyim. Ben senin o kucuk yaramaz kardesin degilim. Hani anlatsan anlarim. Belki derdine care bile olurum’
‘Ondan degil ama hersey gecip gitti. Herseyi yoluna koydum. Hic bir problem kalmadi. Ayrica hala bir takim yaramazliklar yaptigini biliyorum’
‘Ya gecen amcamla olani diyorsan gercekten hak etmisti. Biliyorsun zaten o adam hakediyor hirpalanmayi’
‘Nasil ya? Ne yaptin adama? Dovdun mu?’
‘Yok canim dovmedim. Biraz hirpaladim o kadar. Sen ne duydun?’
‘Uretim mudurunu kovmussun yere tukurdu diye. Hem hirpaladim ne demek ya?’
‘Allah allah… Adam yere tukurdu gozumun onunde ne yapsaydim. Acayipsiniz yani. Hirpaladim demek yakasina yapisip biraz silkelemek demek’
‘Erdem! Orasi isyeri… Yere tukurdu diye en kritik adami nasil kovarsin kimseye sormadan. Bir de kufretmissin adama. Hirpaladim dedigin adamsa amcamiz. Her ne kadar cigersiz olsa da amcamiz yani. Babamla aralarindaki meselelerine sen niye karisiyorsun? ’
‘Lutfen burdan gider misiniz sayin yere tukuren saygisiz adam mi diyecektim. Herhalde kufrettim. Amca meselesi de amcaysa amcaligini bilsin. Bana tutmus senden adam olmaz diyor. Bende senin adamlik anlayisinla benim ki bir olmasin zaten dedim. Sonra sacma sapan konustu, bende dayanamadim’
‘Ah Erdem ahh…’
‘Abla Allah askina sende baslama. Onca yol tepip gelmisim. Zaten yemekler bir harika olmus. Birak da guzel guzel yiyim’
‘Ye tosunum, ye pasam’

Hic konusmadan Erdem'e bakiyorum. Ona baktikca babam geliyor gozumun onune. Bizi hic kimseye muhtac birakmamis olan mangal yurekli babam... Boyundan buyuk golgesi olan babam... Heycani ve enerjisi hic bitmeyen babam... Caresiz gormeye asla tahammul edemeyecegim guclu babam... Sonra annem geliyor. Dinginligiyle evimizi huzurla dolduran annem... Dualariyla bizi koruyan annem... Bizi bir arada tutan annem... Kucaginda dunyanin en guvenli yerinde hissettigim annem... Sonra gozlerim doluyor. Yasadiklarimla, yaptigim hatalarla nasil da onlara layik bir evlat degilim. Erdem sadece varligiyla beni ailemle yuzlestiriyor. Vicdanim sizliyor. Erdem bir ara kafasini kaldirip bana bakiyor. Sanki icimden gecenleri bilircesine kafasini yavasca sallayip sicacik gulumsuyor. Uzulme sen dercesine... Babam icin en onemli sey erdemli olmaktir. Onun icin kardesim dogdugunda anneme danismamis sadece tek bir sey soylemis.

'Adi Erdem olacak. Bu ailenin her bireyi erdemli insanlar olacak. Bu oglan da ismiyle bize bunu hep hatirlatacak. 

Bagimlilik

Roadtrip’ten dondukten sonra Ender ile birak gece daha geciriyoruz. Uyusturucu kullandigina daha da emin oluyorum. Daha once sordugumda gecistirmisti. Anlamistim ama ustune dusmemistim. Burda bir cok insan uyusturucu kullaniyor ve bunu herkes inanilmaz normal karsiliyor. Benim uyusturucu konusunda bu sert tavrim Ender’I sasirtiyor. Beni gorundugu kadar kotu olmadigina inandirmaya calisiyor ama nafile cabalar bunlar.

‘Yahu alkolde bir cesit uyusturucu. Kontrolunu kaybediyorsun. Bu da oyle…’
‘Bunu mesru kilmaya calismak tam da bagimlilarin yapacagi bir is’
‘Ben bagimli degilim. Kullanmadigimda elim ayagim titremiyor’
‘Bagimlilarin hic biri ilk kullandiklari anda bagimli olmuyorlar zaten. Bagimli degilim diye diye bagimli oluyorsun. Benim senin uzerinde hic bir soz soyleme hakim yok. Ne arkadasinim ne sevgilinim ama benimle bu sekilde ayni yataga bir daha giremezsin. Ben yanimda uyusturucu kullanmis bir adam istemiyorum’
‘Ya Ender ne kadar abartiyorsun. Sana zarar falan mi verecegimi dusunuyorsun? Komik olma lutfen’
‘Bu tartismaya acik bir sey degil. Ben seni kullanmamaya ikna etmeye calismiyorsam sende beni ikna etmeye calisma. Simdi gider misin lutfen?’
‘Nasil ya? Baya baya kovuyor musun beni?’
‘Kovmuyorum. Gitmeni rica ediyorum.’
‘Iyi be! Cok merakliydim sanki senle sevismeye’

Hic bir sey soylemiyorum. Cikip gidiyor. Terbiyesiz kes! Laflara gel hele merakli degilmis bana, niye geldin o zaman onca kiz varken! Ender de boyle cekip gidince artik beni tensel olarak tatmin eden biri kalmiyor. Erdem’in gelmesi onemli. Erdem gelmiyorsa ben donuyorum. Daha fazla dayanamayacagim bu dunyaya. Ertesi gun Erdem ucus detaylarini gonderiyor. Mutlu oluyorum. Icim ferahliyor. Hemen evi temizlemeye koyuluyorum. Yapacagim yemekleri dusunuyorum. Banyoyu temizlemeye basladigimda cekmecelerin birinde kucuk bir kutu buluyorum. Benim olmadigina eminim. Icini acip bakiyorum. Beyaz toz… Yok artik. Adam zulasini evimde tutuyor. Sinirle Ender’I ariyorum, acmiyor. Daha da sinirleniyorum. Sonra evi deli gibi aramaya basliyorum. Tum cekmeceleri dolaplari, cantalarimi kontrol ediyorum. Mutfak dolaplarin birinde bir baska kutu cikiyor. Icinde ot var. E yok artik daha neler… Ender’I defalarca ariyorum. Sonunda aciyor.

‘Ne var Ender? Ne var?’
‘Kokain var! Ot var! Bir suru hap var! Evimi uyusturucuyla donatmissin’
‘Ha dogru, unuttum ben onlari. Alirim bir ara. Bunun icin bu kadar taciz etmene gerek yoktu ama’
‘Ne genis bir adamsin sen ya!’


Telefonu yuzune kapatiyorum. Bulduklarimi bir yemek coplerine karistirip gidip atiyorum. Elim ayagim hala titriyor. Temziligi bitiriyorum. Aksamustu yuruyse cikiyorum. Insanlarin yuzlerine bakiyorum. Ne kadar da bos bakiyorlar. Barlarin onunden gecerken insanlarin sohbetlerine tanik oluyorum. Ne de bos konusuyorlar… Burnuma ot kokulari geliyor. Daha da tiksiniyorum bu sehirden, bu ulkeden… Bosluk duygularini, sig hayatlarini doldurmaya calistiklari seylere bak. Insanoglu kendini ne kadar ozgurlestirmeye calissada dogasi geregi tutunmaya, baglanmaya ihtiyaci var. Yercekimin varligi bizi hayata tutundurmaya yetmiyor malesef. Gercek duygulara, amaclara ihtiyacimiz var. Burdaki insanlar da yasadiklari sahte hayatlari matah bir sey sanip insani duygularini bu ot kokusuna bagliyorlar, ne aci… 

30 Ekim 2014 Perşembe

Aile

Kendime gelmem zaman aliyor. Aileme darginim biraz. Ozellikle buyuk ablam Elcin’e darginim. Buraya geldim geleli beni yok sayiyor resmen. Aramiyor, sormuyor. Bir de tutmus Emre’nin sozune gitmis. Hadi annem ve babam gitti. Sana ne oluyor? Sende mi Brutus? Elcin herkesle iyi gecinir. Seytan tuylu bir hatundur. Cok konusmayi sevmez ama bir sekilde herkes onu sever, sayar. Zeki hatundur ama belli etmez pek. Caliskandir. Kompleksleri yoktur ama arada sirada beni kiskandigini dusunurum. Bunun neden oldugunu hala cozebilmis degilim. Bir kere en buyugumuz o. Hepimizden daha tecrubeli, daha bilgili, yasamis, gormus gecirmis biri. Basit kiskancliklarla vakit ayiracak biri degil ama zaman zaman ayiriyor iste. Anneme gider beni kotuler mesela. Edayla Erdem’e fazla dokunmaz, onlarla ugrasmaz. Eda zaten ablam gibi degil de kucuk kardesim gibi. Masum ve her daim mahsun. Kendi halinde ve dunyasinda. Bizimkiler onun ustune pek gitmez, fazla bir sey de beklemezler. Olmayacak bir adamla evlendi. Bizimkileri baya bir uzdu ama kizamazlar ona. Kocasina her nedense bizim sirketdeki kasanin sifresini vermis. O da bir guzel kasayi bosaltmis. Birkac gun ortadan kayboldu. Eda perpersian oldu tabi. Annemle babam sok icindeler. Elcin delirdi. Buyuk kiyamet koparmisti hala kulaklarimda.

‘Sen bu aileden olamazsin ya. Sen benim kardesim olamazsin. Bu salaklikla nasil hayatta kaldin sen? Nasil yasayacaksin? Cocuklarina nasil bakacaksin? Elinde kalacak o cocuklar senin. Mundar etceksin onlari da bu beceriksizlik ve saflikla. ’

Eda sadece aglamisti. Hungur hungur aglamisti. O kadar aglamisti gogsune kadar kipkirmizi olmustu. Annem Eda’yi o halde gordugunde kalp krizi gecirmek uzereydi. Erdem, enisteyi oldurme planlari icine girmisti. Babam ve ben oldukca sessiz ve sakin takiliyorduk. Biz babamla arada boyle susarak anlasiriz. Babam bana ‘sen Erdemle Elcin’e hakim ol. Eda’yla biz ilgileniriz’ demisti. Elcin zehir zemberek sozlerinden sonra rahatlamisti. Eda’nin 3 yasindaki ikizlerini alip kendi evine goturdu birkac gunlugune. Ben Erdem’i sakinlestirdim. Eniste cikti geldi birkac gun sonra. Af diledi, borclari varmis, ondan calmis parayi. Eda adami affedince babamda bir sey diyemedi tabi. Erdem’in siniri saman alevi gibidir. Yine de gozumu ayirmadim ustunden. Babamin bir sey dememesi, Eda’nin enisteyi affedisini filan kaldirmasi kolay degil Erdem’in. Zaten benim butun hayatim Erdem’e goz kulak olmakla gecti diyebilirim. Cocukken arkadaslarini doverdi, komsulari delirtirdi.  Lisedeyken derse sarhos giden bir serseriydi kendisi. Surekli kavga ederdi. Okuldan kacardi. Surekli bir atraksyon… Surekli bir macera… Tam bir bickin delikanli kendisi. Mert cocuktur. Yalan soylemez. Fazla gozu karadir, korkmaz. Goren aga cocugu sanir. Ondan severim onu. Basina dert actiginda kendi capimda halletmeye calisirim. Ne yaptiysa arkasinda duran acik yurekli insan olsun canimi yesin. Az karakol koselerinden toplamadim onu. Erdem evin en kucugu ve tek erkek cocugu, kim ne derse desin onu tahtindan indiremez. Elcin’le aralari pek iyi degildir. Tartismazlar ama fazla vakit gecirmeyi sevmezler. Aralarinda bes yas fark olmasina ragmen Eda’yi kiz kardesiymis gibi koruyup kollamaya calisir. Erdem’in ailede dinledigi tek kisi benim. Babam Erdem’e bir sey yaptirmak isterse bana soyler. Oteki turlu bizim simarik oglan cocugumuz asla ve asla yapmaz. Baba sozu dinlemek de neymis? Simdilerde en buyuk problemimiz Erdem’in alkol problemi. 25 yasinda bir genc icin fazla alkol aliyor. Universiteden mezun olduktan sonra hergun icmeye basladi. Sadece icse o da iyi, etrafina sariyor. Kendini kaybediyor. Olmadik seyler yapiyor. Gecen yaz kafayi bulmus atlamis Bodrum’a yoluna dusmus tek basina. Asiri alkol ve hizdan kaza yapmis. Defalarca takla atip bir tarlaya dusmus araba. Burnu bile kanamadan cikmis icinden. Araba pert! Duydugumuzda elimiz ayagimiz bosaldi. Annem bayginlik gecirdi. Babamin yuzu kirec kesti. Hastaneye vardigimizda Erdem piskin piskin guluyordu. Annemle babamin yuzunde Erdem’in bu hallerden ne kadar bunaldigi okunuyordu. Annem sadece ‘Erdem! Annem neden boyle yapiyorsun. Oldureceksin bir gun beni` diyebildi. Babam diyecek bir sey bulamadi. Elcin onu saglikli buldugu icin cok mutlu olmustu ‘ essek cocuk ‘ dedi. Onun Erdem’i sevme sekli boyle. Eda hic bir sey demeden boynuna sarildi. Ben kapida oylece duruyordum. Erdemle goz goze geldik. Birbirimize tebessum ettik. Belli ki anlatacaklari vardi.
Simdi hayatimda kocaman bir bosluk var. Emre yok. Engin yok. Sadece ailem var. Elizle Eylul kendi dunyalarindalar. Ne kadar can dostun olsa da onlarin da kendi hayatlari var ve hayatindaki her boslugu doldurmaya gucleri yetmiyor. Sadece ailem var. Erdem’e bugun gel desem gelir. Gercekten Erdem yanima gelse hersey cok daha iyi olabilir. Ona da iyi gelir hem. Saatin Turkiye’de kac oldugunu umursamadan Erdem’i aradim.

‘ Abla ? Noldu?’
‘Yuh be oglum. Boyle mi acilir telefon?’
‘Saat burda sabah 5 ve sen bunu umursamadan nasilsin demek icin mi aradin?’
‘Velev ki oyle… Uykun benden kiymetli mi?’
‘Velev ki ne be? Sen ABD’de hangi tarikata uye oldun?’
‘Cahilsin’
‘Velev ki oyleyim. Ne yapacaksin?’
‘Aferin lan hizli ogreniyorsun’
‘Abla kafam bi dunya zaten. Sizmak uzereyim, hadi de ne diceksen’
‘Buraya gel Erdem’
‘Sebep?’
‘Gel iste. Sana ihtiyacim var’
‘Tamam. Yarin bir toplanti var. Pederle oraya gitmek zorundayim. Ucak bulursam toplantidan sonra atlar gelirim’


Erdem boyledir. Sabaha kadar icer, sonra kalkip ise gider. Sorumluluk aldigi zaman asla yari yolda birakmaz. Bir de sanki Ankara’dan Istanbul’a gidiyormuscasina gayet sakin ve normal bir sekilde Turkiye’den ABD’ye gelebilir. Onun bu herseyi normallestirmesi benim pek hosuma gider. Hayatta herseyin mumkun olabilecegini ben daha yeni yeni anliyorken o coktan anladi. Diger 25 yasindaki erkeklere gore cok daha olgun bir cocuk. Serserligi bile 35 yasindaki adam serseriligi. Seviyorum kardesimi. Pek birbirimize sevgi gosterisi yapmayiz ama bilirim o da beni pek sever. 

17 Ekim 2014 Cuma

Amacsizca Yol Almak...

Son bir kac gundur keyfim cok yerinde. Ne yalnizligim umrumda ne de yasadiklarim… Baya su ana odakliyim.  Tezim bitmek uzere, bunca olan seye ragmen iyi toparladim. Ben bir is cabuk olsun bitsin isterim. Uzadiginda bir fenalik basar bana. Yapasim gelmez, elime yuzume bulastiririm. Tez konusunda da elimi cabuk tuttum. Bir kac ince ayrinti kaldi onu da en sona biraktim. Simdi uzun zamandir yapmak istedigim bir seyi yapmaya karar veriyorum. Bir road trip… Meshur California Highway 1 uzerinden San Francisco’dan guneye dogru inecegim arabayla. Kendi arabam yerine ustu acik bir jip kiralayip cikmayi planliyorum. Karar verdigim gun valizimi hazirliyorum. Arabayi ayarliyorum ve aksamustu yola cikiyorum. Ilk duragim Carmel… Yol ustunde bir motelde kaliyorum. Kahvaltiyi pastaneden aldigim bagel ve kahveyle okyanusun kenarinda kumlarin ustunde yapiyorum. Nefis bir gun… Isil isil… Hafif bir ruzgar… Carmel adi kadar alimli ve guzel. Bir nevi sahil kasabasi ama fazlasiyla elit. Biraz sahilde yuruyup dev dalgalarda sorf yapanlari izliyorum. Sonra ayagimin kumuyla yola devam ediyorum. Okyanus manzarali ucurumun kenarinda ruzgar saclarimi savuruyor. Araba kullanmayi hep sevmisimdir ama bu bambaska. Bu yolda araba kullanmak tam anlamiyla hayattan kopariyor insani. Bir filmin parcasi oluveriyorsunuz. Yol uzerinde muhtesem manzarayi izlemek icin seyir alanlari var. Ucsuz bucaksiz okyanusa baktiginizda dunyanin yuvarlanisini gorur gibi oluyorsunuz. Ilerlerde dingin gozuken okyanus kiyiya dogru hircinlasiyor ve kayaliklara cilgincasina vuruyor. Ara ara sis basiyor. Bulutlar kapliyor. Bambaska guzellikler ortaya cikiyor. Bu yolda olan herkes bu yolda olmak icin burda. Kimsenin yetsime cabasi yok. Ayni insanlarla surekli olarak seyir teraslarinda denk geliyoruz. Arabalrin cogu ustu acik. Bu insanlarla ortak bir ruhu tasiyoruz, onun icin herkes birbirine gulumsuyor. Bir daha hic gormeyecegimiz insanlarla tanisikmisiz gibi mutluluk icinde selamlasiyoruz. Engin’e bir gun durumumuzdan yana dert yanmistim. Bosuna kurek cektigimizi, suya yazdigimizi soylemistim. Her zaman ki beni ikna edici bir sey soylemisti.

‘ Bazen sadece amacsizca yol alirsin gittigin yerin onemi yoktur. Yolculugun kendisinden keyif alirsin’

O zaman cok etkilenmistim bu sozden. Engin’le yolculugun kendisinden keyif aliyordum ben. Ayni su an oldugu gibi. Arabalardan hep ciftler iniyor. Muhtesem manzarayi gorunce birbirlerine sarilip opusuyorlar. Bir mutlulugu, guzelligi paylasmak bu. Uzuluyorum yetim cocuklar gibi. Kafami cevirip okyanusa bakiyorum. Ruzgar saclarimi okusuyor. Kayaliga carpan dalganin bir damlasi yanagimi opuyor. Mutlu oluyorum. Engin burda olsun istiyorum. Tam surada yanimda. Koluyla sarmalasin sacma sapan bir sey soylesin beni guldursun. Sonra kendinde gulsun pis pis. Araba da sarki kavgasi yapalim. O bana benim tanimadigim sarkicilari soylesin, sonra bilmedigim icin beni cahillikle suclasin. Ben onun yasiyla dalga geceyim. Butun gun cennetin her kose basinda durup burda oldugum icin sukrederek geciyor. Aksam oldugunda Santa Barbara yakinlarinda bir benzin istasyonunda duruyorum. Santa Barbara’ya gidip gitmeme konusunda tedirginim. Burasi Emre’yle evlenmeyi planladigimiz sehir. Kalbim kaldirmayabilir. Sonra gecmis gecmis de kaldi diye dusunuyorum ve yola devam ediyorum. Santa Barbara’da bir motelde kendime bir oda buluyorum. Annemi ariyorum.

-        Annem napiyosun?
-        Iyiyim kuzum sen nasilsin?
-        Iyiyim bende. Araba kiraladim bir tane cok cici. Onunla sahil seridinden guneye iniyorum. Dun orda geceyken kac kere aradim seni ama merak ettim.
-        Evet sey, musait degildim pek.
-        Gece gece ne isin vardi anne o kadar
-        Nasilsa duyacaksin bari yalan soylemeyim. Emre sozlendi dun gece. Biliyorsun babani oz amcasiymis gibi seviyor, sayiyor. Bizi de davet ettiler gittik
-        Anladim, ben yorgunum. Sonra konusuruz yine

Su hale bak ya… Babami oz amcasi gibi severmis sayarmis. Peh… peh… Ben burda tek basima dunyanin bir ucunda yillardir Emreyle olmak icin  hayalini kurdugum yerlere geleyim, onlar orda soz, nisan yapsinlar. Ah ben kendimi nereler koyayim nerelere gideyim. Boyun posun devrilsin Emre. Disari cikip bir market buluyorum. Sabaha kadar yetecek alkol stoklayip geri donuyorum. Sabaha kadar iciyorum, iciyorum. Sabahin ilk isiklarinda sahile dogru yuruyorum. Kiyafetlerimle okyanusa dogru gidiyorum. Soguk ne demek buz gibi su. Dalgalar hircin ama kimin umrunda. Amacsizca suyun icindeyim. Dalgalar beni kiyiya vuruyor, sonra okyanus geri cekiyor. Hirpalandikca hirpalaniyorum. En sonunda kendimi kumlarin uzerine atiyorum. Usumeye basliyorum. Basim donuyor. Midem bulaniyor. Gozumu simsiki kapatiyorum. Cok gecmeden tepemde dikilmis iki polis beliriyor.

-        Hey! Iyimisiniz?
-        Iyiyim
-        Burden oyle gozukmuyor
-        Yok iyiyim ben. Sadece biraz uzgunum ve biraz ictim. Sonra da yuzmek istedim
-        Burda mi yasiyorsunuz?
-        San Francisco’da yasiyorum. Turk’um. Su ilerdeki motelde kaliyorum.
-        Tamam madem iyisiniz. Kalkin ve otelinize gidin. Yoksa sizing icin iyi olmaz

Kalkip otele dogru yuruyorum. Arkamdan beni takip ediyorlar. Motelin icine kadar giriyorlar. Resepsiyonla konusuyorlar. Odaya girdigimde kendimi sicak dusun altina sokuyorum. Isiniyorum. Ustumu iyice giyinip yola koyuluyorum. Kafam kazan gibi. Yorgunum, cok yorgunum ama yola devam etmek istiyorum. Hatta kosmak istiyorum. Simdi cok daha amacsizca yol aliyorum. Engin’e daha da ihtiyacim var. 

16 Ekim 2014 Perşembe

Baglanamiyorum

Uyandiginda hizlica kalkip hazirlaniyor Ender. Kahvalti hazirlamaya koyuluyorum ama hic orali olmuyor. Kahve icer misin diye soruyorum, istemedigini soyluyor. Bir kac telefon konusmasi yapiyor, telefonuyla ilgileniyor. Bu klasik taktiktir. Bir an once kacip gitmek isteyen adam, ayip olmasin diye biraz telefonuyla falan ilgilenir. Sonra da gider. Kadin da haliyle kendi kotu hisseder. Kafasinda bin bir turlu sey kurar. Ben aliskinim bunlara… Kafamda bir sey kurmuyorum. Hersey net ortada. Sadece bosluk hissi kapliyor icimi her zaman ki. Koksuz, bagsiz… Kullanilmis gibi de hissederler ama ben oyle de hissetmiyorum. Tatmin ettigim kadar tatmin de oldum sonucta. Sadece nereye kadar boyle kimseye ait olmadan kimseyi kendine ait hissetmeden. Her gecen gun daha da uzaklasiyorum aidiyetlik duygusundan. Zincirlerinden bosanmis bir serseri bir kopek gibiyim. Ozgurluk degil, bu esaret… Fazla ozgurlugun esareti… Nereye gitsem kendimi nerelere atsam bilemiyorum. Hani Can Yucel diyor ya ‘… baglanmayacaksin…’ diye. Baglanmiyorum, baglanamiyorum. Psikoloji okumus olmam nasil da ise yaramiyor. Derdimin dermani nasil da olamiyorum. Yaptigim tek sey kafami dagitmak, o isi cok guzel yapiyorum iste. Yeni hobim ahsap oymak… Ilk mahsulum ahsap bir kus! Fena olmadi, biraz tipi degisik bir kus o kadar. Yeni bir calismaya baslamak uzere oturuyorum masanin basina. Tez bekleye dursun, su an ahsaptan onemli bir sey yok. Internetten Turkce yayin bir radio kanali aciyorum. Memleketimi ozledim, bizden bir seyler dinlemeye ihtiyacim var. Bu aralar meshur oldugunu bildigim bir sarki caliyor.

 ‘…eser, yirtar etegini gulun. gule baktikca cirpinir yuregi bulbulun…’

Huzurlu bir huzunu var sarkinin, hosuma gidiyor. Daha da sevke geliyorum. Bir gul motifi kazimak lazim belki de bu odun parcasina. Ardi ardina inanilmaz sarkilar calmaya basliyor. Belki de bana iyi geliyor. Sevklendikce daha da istekli oyuyorum motifi. Derken sivri uclu bicak elimden kayiyor ve parmagimi kesiyor. Parmagimdan akan kanlar gulu kirmiziya boyuyor. Guzel, tam anlamiyla sanatci oluyorum artik. Bunlar kendimi onemli ve degerli hissetmemi sagliyor. Hatta icten ice kendime gaz veriyorum.

‘Kizim Ender, sen harika bir hatunsun. Iste basarilisin. Sanatci ruhlusun. Iyi yemek yapiyorsun. Evini cekip ceviriyorsun. Partilemek zaten senin gobek adin. Her ortama, muhabete geliyorsun. Vucudun cok iyi olmasa da cok disi bir kadinsin. Yatakta da gayet iyisin. Kac tane hatun var boyle? Senin kiymetini hayatina giren bu hanzolarin anlamamasi cok dogal, yazik onlara. Sen hic bozma yavrum boyle devam’

Telefon caliyor. Eylul ariyor. Yuzumde kocaman bir gulumseme, sesini duyunca onu ne kadar ozledigim geliyor aklima.

-        Lan napiyorsun? Eliz’le bir oldunuz beni unuttunuz.
-        Ne munasebed… Sen o kadar yogunsun ki ulasamiyoruz bir turlu.
-        Aynen, sorma… Kariyer yapicam diye icim cikti. Eliz detaylariyla anlatti olani biteni. O pust Emre’yi Allah bildigi gibi yapsin. Anira anira arayacak o seni. Pezevenk! Yanarim, yanarim senin su adam icin yaptiklarina yanarim. Ama yok sen hic uzulme arkadasim pipisi kalkmicak onun. Oyle ibne gibi gezecek ortalarda.
-        Eylul tamam, yavas gel.
-        Aaa ne yavas olcam be. Haketmiyor mu? Gayet hakediyor. Hala daha laf soyletmiyor hatuna bak.
-        Laf soyletmemek degil de, tamam yani. Zaten yeni yeni unutuyorum. Sende yangina korukle gelme.
-        Aaa… Dur. Yangin demisken, Eliz anlatti. Noldu o cocukla?
-        Hangi cocuk?
-        Ya adasmisiniz hani. Yangin cikmis, almis goturmus seni.

Eylul boyle detay dinlemeyi sever. Olayi kaba taslak bilmesi onun icin yeterli degildir. Oturup tek tek anlatiyorum. Dun geceden bahsedince basiyor yaygarayi.

-        Aboooowww… Tamam olmus bu is.
-        Ya hayir, adam bildigin bana ‘fuckbody’ muamelesi yapiyor. Garip bir tip zaten. Anlamiyorum bir turlu.
-        Anlarsin anam anlarsin. O adam anlatir sana, sende anlarsin. Bu is olur ben sana soyleyim.
-        Kuzum kusura bakma ama senin soylediklerin genelde cikmiyor
-        Orasi da dogru. Harbi ya neden oyle oluyor acaba?
-        Bilemiyorum Eylul. Ee sen anlat ne yapiyorsun?
-        Ben ne yapayim ya calisiyorum essek gibi. Askito yaptim, Eliz soylemistir.
-        Yooo… Hayir soylemedi. Ya kizim isiktan daha hizli ilerliyorsun. O kadar yogunum diyorsun ne ara buluyorsun anlamiyorum.
-        Valla haklisin kuzum ama cok uzaga gitmedim zaten bu sefer. Patronum, Erhan!
-        Oha ! Yani soylecek bir sey bulamiyorum sana
-        Ya tamam ilk basta bende baya karsi koydum, hani olmaz gibisinden ama sonra neden olmasin dedim
-        Belli demissin. Hayirlisi olsun ne diyeyim

Eylul’un olayi budur. Ask kadini yapcak bir sey yok. Flortoz bir ruh. Illa girdigi ortam da birinin dikkatini ceker. Bir fingirdeme durumu olur. E guzel hatun simdi, o ne yapsin. Patron olayi biraz sert oldu tabi. Ondan beklenmedik bir iliski. Yani o daha mutevazi tiplerle takilir. Oyle parada pulda gozu yoktur. Hatta bazen inadina gidip fakir fukara tipleri bulduguna inaniyorum. Bu iliski gercekten buyuk bir adim onun icin. Emre icin soylediklerinde de gayet hakli aslinda. Susturmaya calissam da icten ice hosuma gidiyor. Ben pek kufur edemem ama Eylul eder hem de baya saglam eder. Eliz’le benim yerime de eder. O bizim kufur bankamiz gibi. Ihtiyacimiz oldugunda bol keseden kufur sallar. Eylul ile konusmak cok daha iyi hissettiriyor kendimi. Telefonu kapattiktan sonra keyifle gule devam ediyorum. Parmagim biraz sizliyor ama o size bile hosuma gidiyor benim. Eylul’un bir iliskisi oldugunu ogrenmek tekrar yalnizligimi, koksuz, bagsiz olusumu hatirlatiyor bana. Keyfim yerinde oldugu icin fazla takmiyorum. Kendime verdigim gaz iyi geldi bana. Evet ben baglanamiyorum dogru ama suc bende degil. Suc, beni baglayacak baba yigidin henuz karsima cikmamis olmasi.




15 Ekim 2014 Çarşamba

Cat Kapi

Evime geri donuyorum. Engin’den gelen son mesaj hep aklimda. Onla gecirdigim gunler Yesilcam filmi gibi surekli vizyonda.  Kendimi tezime ve yemek yapmaya veriyorum. Surekli olarak yaziyorum ve pisiriyorum. Yaptigim onca yemegi ne kapinin onundeki kedilerle ne de komsularimla paylasabiliyorum. Arada kosedeki homeless a veriyorum. O da nemrut, begenmiyor benim mis gibi sebze yemeklerimi anca etli bir sey verirsen mutlu oluyor beyefendi. Ece evlenip balayi icin Jamaika’ya gidince iyice yalniz kaliyorum bu sehirde. Ece’nin arkadas cevresinden dugun organizasyonunu duyan bir kac kisi parti organizasyonu icin ariyor. Ece mesaj atiyor ‘kizim insanlar bayildi dugunume. Sen bu isi alir goturursun’ Biraz motive oluyorum. Benim icin siradan bir organizasyon bile bu kadar begenildiyse cok daha iyi isler yapabilirim diye dusunuyorum. Aksama yaptigim yemegi mutfak tezgahina koyup ayakta yemek yerine guzel bir sofra kurmaya karar veriyorum. Eliz’in Turkiye’den getirdigi sarabi da actim mi, bu is tamam! Salondaki camin kenarindaki kucuk masama sofrayi kuruyorum. Pikabima Nilufer’in eski bir plakini yerlestiriyorum. Pijamalarimi cikartip siyah bir elbise giyiyorum. Saclarimi tariyor, biraz da makyaj yapiyorum. Disardan bakildiginda tuhaf gozuken bir manzara olsa da bana kendimi iyi hissettiriyor durup dururken giyinip suslenmek. Derin bir nefe alip gulumsuyor. Mutlu mutlu yemegime basliyorum. Sarabimdan bir yudum aliyorum. Kapi caliyor. Haydaaa… Korka korka gidiyor, kapiyi aciyorum.

‘ Yok artik!’
‘Bence de yok artik. Sen burda mi oturuyorsun?’
‘Nasil yani bu da mi tesaduf?’
‘E ne olcak baska? Nerden bileyim ben senin burda oturdugunu? Ben arkadasima geldim’
‘O zaman yanlis apartmandasin. Bizim burda senin arkadasin olabilecek yasta insanlar oturmuyor’
‘Yemedin dimi?’
‘Yok, yemedim!’
‘Tamam Ece’den aldim adresini. Sen musait degilsin sanirim. Misafirin filan mi var?’
‘Yok, buyur gec’

Iceriye giriyor. Etrafa iyice bir goz gezdiriyor. Onaylarcasina bana bakiyor. Saskinlik icindeyim. Benden hoslaniyor desem degil, arkadas olmaya calisiyorum desem degil. Anlamlandiramadikca kokrmaya basliyorum ben bu adamdan.

‘Cok keyifli bir evin var. Samimi ve sicak…’
‘Tesekkurler… Sey yemek yiyordum ben, ac misin?’
‘Olur, eslik ederim bende’

Mutfaga gidiyorum servis almak icin. Evimi karistirdigini duyabiliyorum. Raflardaki objelerime bakiyor. Kitaplarimin sayfalarini ceviriyor. Bir taraftan da konusuyor.

‘Tek basina neyi kutluyorsun boyle?’
‘Hic oylesine…’
‘Nasil oylesine? Deli misin sen?’
‘Evet, oyleyim’


Iceri giriyorum. Yerini almis beni bekliyor. Yuzunde beni anlamaya calisan bir ifade var. Evimde sanki bir sey ariyormus gibi. Buldugunda alip gidecekmis gibi. Sanki onu biri buraya gondermis gibi. Yemegi onune koyunca yuzundeki ifade biraz olsun dagiliyor. Saraplar icildikce ortam biraz daha gevsiyor. Is icin gelmis buraya. Yarin donuyormus. Yine her zaman ki gibi istedigi kadar anlatiyor. Ben zaten soru soran bir insan degilim. Ne kadar anlatirsa o kadar dinliyorum. Benimle ilgili fazla soru sormuyor. Sadece uzaktan bakarak anlamaya calisiyor beni. Bu benim hosuma gidiyor. Yaptigim bazi yorumlara kafasini hafif sola dogru yatirip asagi yavasca salladiginda hosuna gittigini anliyorum. Bir de bazen sasiriyor soylediklerime o zaman dimdirek gozlerime bakiyor. Dile getirmiyor hicbir yorumunu. Bu beni baya etkiliyor. Bu adamdan hic umudum yok ama garip bir tanisikligimiz ve iliskimiz olusuyor. Gecenin sonunda koltukta otururken kahve icer misin diye soruyorum. Bakip opuveriyor beni. Bu oylesine bir opmek degil, oldukca atesli… Kalbim hizla atiyor. Ustumuzdekiler birbir yere savruluyor. Kanepenin uzerine gunes doguyor. Ender’in gogsunun uzerinden yavasca basimi kaldiriyorum. Elini elimden cekip boynuma dogru goturup basimi tekrar gogsune yasliyor. Oylece disariya bakiyorum. Dun gece ki sehvetten eser yok. Iceri giren yakici gunese ragmen ben buz gibiyim. Ender karmasik bir adam istedigini almaya odaklanmis bencil biri gibi ama bir turlu emin olamiyorum. Cok kapali, sanki buyuk bir tramva gecirmis gibi. Bu adamin bana hic bir zaman ait olmayacagina eminim. Bana kendini acmayacagina… Bizim bir iliskimiz olmayacak bunu gercekten gecirdigimiz geceden sonra daha iyi anliyorum.

14 Ekim 2014 Salı

Biliyorsun

Boyle zamanlarda kiz arkasina bakmadan cikip gider ve esas oglan kizin pesine duser, dimi? Benim oyle olmuyor iste. Cikip gidiyorum ve esas oglan pesime dusmuyor, aramiyor. Ben adamlar uzerinde kalici etki birakamiyorum zaar. Bir tek Engin boyle pesime dustu benim. Hic birakmadi. Ben uzaklastigimda o beni urkutmeden yanima yanasmasini bildi. Ozluyorum, Engin’i cok ozluyorum. Farketmeden hayatimda oylesine yer etmis ki yoklugu zor geliyor. Ondan duyacagim bir kac soze ne kadar da ihtiyacim var. Yalnizligimla Engin muhtesem ikili adeta… Sonra Emre aklima geliyor. Sinirleniyorum. Nefret kapliyor icimi. Intikam almak istiyorum, cani cok ama cok yansin istiyorum. Intikam benim harcim olan bir sey degil. Beynim kotuluk dusunebiliyor olsa bile kalbim faaliyete gecirme konusunda cok tutucu davraniyor. O zaman gideyim bi yerde sarhos olayim ben, unutayim herseyi…
Venice Beach’de bir bara giriyorum. Herkes konusuyor, guluyor. Bara gidip uc tane tekila shot istiyorum. Barmen tuhaf tuhaf bana bakiyor. Ardi ardina kafama dikiyorum. Bir kadeh kirmizi sarap soyluyorum. Dirseklerim bara dayali, kafam one egik oylece duruyorum. Tekila yavas yavas kanimda can bulmaya basliyor. Inceden bir uyusma, rahatlama geliyor. Kirmizi sarap bitince uc tane daha tekila shot soyluyorum. Ardi ardina deviriyorum yine.

‘ Zorlu bir kadinsin ‘
‘Oyle gozukuyorum, dimi? Aslinda tekila icimi yakiyor su an’
‘Buraya ilk gelisin sanirim. Daha once gormedim seni burda’
‘Sanirim ilk gelisim, daha once buraya geldigimi sanmiyorum’

Gulumsuyor. Barmen de olsa absurd bir kadinla sohbet etmek istemiyor haliyle. Cok gecmeden yanima bir adam gelip oturuyor. Yasi var biraz ama karizmatik bir adam. Biz Turk kizlarinin meshur lafi ‘ yakisikli degil ama karizmatik ‘ Saclarina kirlar dusmus, alninda ve gozlerinin kenarlarinda yillarin izleri var. Kumral teni, kisa saclari, guzel bakan gozleri var. Buyuk ihtimalle ictigim tekilalar da gozlerimde bir Instagram etkisi yaratiyor. Adami oldugundan biraz daha fazla hos buluyor olabilirim. Bir viski siparis ediyor. Dirseklerini bara dayayip basini one egiyor. ‘Boynu bukukler Klubune’ hosgeldin dostum! Yalnizligimin gectigini hissediyorum. Keyfim biraz yerine geliyor. Adamin ilgisini nasil cekerim diye dusunmeye basliyorum. Elimi, kolumu filan mi carpsam acaba? Ya da direct muhabbete mi dalsam? Oyle mi yapsam boyle yapsam diye dusunurken biraz daha iceyim bulurum bir yolunu diye karar veriyorum. Bu sefer iki tekila shot soyluyorum. Ben shotlarimi kafaya dikerken barmenle adam arasinda bir muhabbet basliyor, bana dogru cevrilmis gozleri hissediyorum. Utanip bakamiyorum. Agzimin kenarindan akan limon suyunu silmeye calisiyorum. Buyuk ihtimalle disardan yalanan bir kedi gibi gozukuyorum.

‘Bu ictigi sekizinci tekilaydi. Ha arada bir kadeh de sarap icti’
‘Etkileyici bir bunye. Hala iyi gozukuyor’
‘Onu ayaga kalkinca anlayacagiz ama birinin onu durdurmasi gerekiyor’

Muhabbet boyle benim uzerime devam edip giderken ben utangacligimi birakip bir anda kendinden emin birine donusuveriyorum. Benim bu anlik tutum degisimlerim cok acayip oluyor.

‘Su an ayaga kalkip duz bir cizgi de yuruyebilirim ama ben duz cizgi de yurumek istemiyorum. Onun icin sen bana iki tekila shot daha ver’
‘Merhaba, ben Eduardo’
‘Merhaba, benim bir ismim yok bu gece’
‘Hiimm, peki Bayan Tekila desem olur mu?’
‘Farketmez’
‘Viski de fena degildir aslinda’
Birsey soylemiyorum. Kafami iki yana salliyorum. Shotlarim geldiginde kafaya dikip adama bakiyorum dik dik.
‘Cok guclu bir kadinsin sen’
‘Nasil vardin bu kaniya?’
‘Fizik profesoryum ben. Guc, dengeler ve yercekimi bizim isimiz. Istersen senin evrende kapladigin yeri ve gucunu butun gece anlatabilirim’
‘Yok tesekkur ederim, benim kafam boyle seylere pek basmaz. Hele bu gece evrendeki yerimden nefret ediyorum. Onu anlamaya calismak agir gelir bana’
‘Peki, nasil istersen…’
‘Profesor olmak icin fazla gencsiniz’
‘Profesor olmak icin yas doldurmak gerekmiyor’
‘Dogru’
‘Sen ne yapiyorsun? Burda mi yasiyorsun?’
‘Yok San Francisco’da yasiyorum ben. Master yapiyorum. Buraya bir arkadasimin dugunu icin geldim’
‘Adini soylemeyen biri bana nereli oldugunda soylemez herhalde’
‘Yok, soylemez’
‘Guclu oldugun kadar da tuhaf bir kadinsin’


Susuyorum, yandan carkli bir gulumseyle onume bakiyorum. Insanlar yavas yavs hareketlenip dans etmeye basliyorlar. Ben tekila seansima devam ediyorum. Dozumu ikiden bire dusuruyorum. Yanimdaki adam yavas yavas kipirdanmaya basliyor. Sirtini bara donup dans edenleri izlemeye basliyor. Arada sirada baktigini farkediyorum ama orali olmuyorum. Bana yasi geckin adam lazim sanirim. Onlar daha kendinden emin oluyorlar. Benim duvarlarimi, garip hallerimi umursamiyorlar. Benimle bas etmek onlara koymuyor. Digerleri adlandiramadiklari bir objeymisim gibi korkup kaciyorlar. Kanatlarinin altina alamayacaklari kadar heybetli bir hatunum ben, hem fiziken hem ruhen… Haliyle anca yasini almis adamlar bununla bas edebiliyor.
‘Bir test yapalim mi?’
‘Ne gibi, pardon?’
‘Yeterince sarhos musun anlamak icin dans edelim mi biraz?’
‘Olur’
Sasiriyor, ters bir cevap almaya kendini oyle sartlamis ki kocaman bir gulumseyle elini uzatiyor bana. Dans ediyorum. O sadece eslik ediyor. En sevdigim adam tipi. Ne put gibi duruyor ne de dans etmek icin maymunlasiyor. Kivamiyla eslik ediyor bana. Gecenin sonuna kadar hic durmadan dans ediyoruz. Son sarki oldukca slow ve romantik… Ciftler birbirine sariliyor, opusuyor. Ben basimi adamin omzuna yasliyorum. Kollarina tutunuyorum. Onun elleri benim belimde… Bir ara kafami kaldirip ona bakiyorum. Minicik bir opucuk konduruyor dudagima. Kollarini geriye birakip kendimi ondan uzaklastiriyor. Ellerini belimden cekiyor.
‘Ben gidiyorum’
‘Nasil yani nereye gidiyorsun?’
‘Bu gece seninle kalmak istemiyorum, kusura bakma’
‘Tamam ama tek basina gitme ben seni birakayim’
‘Yok, giderim ben’

Hesabi odeyip cikip gidiyorum. Aklim yine Engin’de. Bir mesaj geliyor.


‘Benim ne zaman birine ihtiyacim olsa o kisi hep sen oluyorsun. Cok kotu tartistik. Ipler kopmak uzere. Tuvalate girdim. Ayanaya baktim ve sana yazdim. Tanimlayamadigim bir yerdesin Ender’

Ah Engin... Sezen Aksu'dan 'Biliyorsun' caliyor su an kulaklarimda. 

'... haklisin, cok gec karsilastik. Oysa hic konusmadan anlastik...'

7 Ekim 2014 Salı

Gidebilen olmak

Bir hafta boyunca Los Angeles'da tek başıma düğün hazırlıkları için koşturup duruyorum. Annemler aradığında bir sürü yalan söylüyorum. Kaç yaşına geldim hala "Los Angeles'da organizasyon yapıyorum" diyemiyorum. Desem babam kıyameti koparır. Yakıştıramaz kızına düğün organizasyon yapmayı. Onun için patroniçeyim ben. Emrimde çalışmayı bekleyen onca adam var Türkiye'de, ben gelmişim burda Ece'nin düğünü için amelelik yapıyorum. Zinhar olmaz, olamaz! Ben bu kılıflara girmeyi bırakalı çok oldu. Babam ne düşünürse düşünsün bildiğimi okurum ben. Ha biraz yalan dolanla yaparım sorun çıkmasın diye ama yaparım. 

Düğün günü çatıp geliyor. Sabahtan hem konsolosluktaki nikah salonunu hem de roof barı teftişe gidiyorum. Sonra doğru kuaföre… Saçımı iri dalgalı yapıp sol omzumdan aşağıya sade bir şekilde bırakıyorum. Bronz bir makyaj… Petrol yeşili derin yırtmaçlı bir elbise giyiyorum. Kuafördeyken tek tek çiçekçisiydi, catering şirketiydi hepsini arıyorum. Bir aksilik yok gibi gözüküyor. Atlayıp nikah salonuna gidiyorum. Ece'nin ve damadın yakınları salona girmeye başlıyor. Ardından salona Ece ve müstakbel eşi giriyor. Bu adamı bir iki sefer görmüştüm düğün hazırlıkları için. Kendinden emin, biraz da soğuk bir adam. Tek başıma en arka sıraya oturuyorum, nasıl da ait değilim buraya. Merasim başladığında kapı açılıyor, dönüp bakmıyorum. Bir adam duruyor yanımda. 

- Selam… 
- Aaa… Yine mi sen?
- Valla yine ben ve yine sen…

Densiz Ender'le hayatımın sonuna kadar karşılacağım sanırım. Gelip yanıma oturuyor. İmzalar atılıyor. Damat gelini öpüyor. Ayağa kalkıp alkışlıyoruz.

- Hadi darısı başına…
- Aman canım yok ben almayım. 

Bu da klasik yalanım. "Beni kim alcak" yerine bunu söylüyorum cool olmak adına. Sanki matah bir şeymiş gibi cool olmak. Yakınların tebriklerinden sonra biz de tebrik ediyoruz gelinle damadı. Arabalar ayarlanıyor. Herkesi yolcu ettikten sonra Enderle birbirimize bakıyoruz. 

- Sende araba var mı ?
- Yok. Taksiyle geldim.
- E iyi o zaman, hadi atla gidelim. 

Son model kırmızı bir Corvet… Roof barın yolunu tutuyoruz. Kara bulutların geldiğini havanın esmeye başladığını farkediyorum. 

- Yağmaz dimi?
- Efendim?
- Hava diyorum. Bi garip oldu baksana…
- Ha evet… Yağacak bugün, hem de baya sağlam indirecek.
- Ay hayır ya !
- İçeri de değil mi parti?
- Hayır, dışarda !

Arabayı parkedip dışarıya çıkmamızla birlikte yağmur bastırıyor. Bir anda sırılsıklam oluyoruz. Söylene söylene yukarıya çıkıyorum. Telefonum çalmaya başlıyor, Ece arıyor. Panikten açamıyorum. Eceyle karşılaştığımda ağlamaklı gözlerle bana bakıyor. 

- Ender ne yapcaz şimdi? Mahvoldu herşey!
- Dur hayatım hallederiz şimdi. İçeriye alırlar.
- İçerde gay partisi varmış ! Bizimkiler gelemez öyle şeylere...
- Nasıl ya ?

Gidip müdürle konuşuyorum. Bizi gay partisinden ayrı bir yere koyacak yerin olmadığını söylüyor. Bir B planın olmaması ne saçma ! Düşünüyorum ama çözüm bulamıyorum. İnsanlar kapıda öylece bana bakıyor. Ece'nin yüzü düşmüş. Damat telefonda yer ayarlamaya çalışıyor. Ender'i kolundan çekip uzaklaştırıyorum. "Allah aşkına bir restaurant ayarla. Onlar yemek yerken ben parti yapacak yer bulurum" diyorum. Kafasını sallaıyor. İki dakikada yemek yiyecek yeri buluyor. Davetlilerle birlikte aşağıya iniyor. Yaldır yaldır parti yapacak yer arıyorum. Bir süre sonra Ender çıkıp geliyor.

- E sen niye gitmedin onlarla?

- Olur mu canım seni yalnız mı bırakayım? Bak bu saatte bu kadar insan için yer bulamayız. Boşuna arama.

- Allah allah… Ne yapayım küçük bey? Kızın düğünü böyle ramazan programı gibi mi geçsin!

- Bir arkadaşımın evi var Beverly Hills'de. Oldukça geniş bir salonu var. Türkiye'ye gitti anahtarlar bende. Catering şirketine söyle ikramları oraya götürsün. Süslemler de gitsin hatta. Müzik işini de ben halledicem. 

- Olur mu öyle saçma şey. Tanımadığımız adamın evine bu kadar insan mı davet edilip parti mi verilir. Ne geniş mideli bir insansın sen!

- Ağır ol be ! Bıd bıd bıd… Sabahtan beri ! İşin görülsün diye uğraşıyorum. Ece senin arkadaşınsa damat da benim arkadaşım. Ayrıca ev benim, arkadaşımın falan değil. 

Susup kalıyorum. Domine etmeye öyle alışmışım ki domine edilmek biraz ağrıma gidiyor, e biraz da hoşuma… 2 saat içinde herşeyi ayarlıyoruz. Ev gerçekten muazzam! Kocaman bir havuzu var. Muhteşem bir manzarası. Salon gerçek bir düğün salonu büyüklüğünde. Bu evi kiraya veriyormuş Ender. Şansımıza boş zamanına denk gelmişiz. Kaç milyon dolarlık bir ev bilmiyorum ama çok milyon dolarlık bir ev… Şaşıp kalıyorum. Ece eve girdiğinde gözleri delirmiş gibi bakıyor. Davetlilerin keyfi yerinde… Ne ara nasıl bulduğunu bilmiyorum ama bir orkestra geliyor. Kaliteli bir müzik eşliğinde parti başlıyor. İçki ikramları başlıyor. İnsanların yüzü gülüyor. Yağmur diniyor. Eceyle ve davetlilerle biraz ilgilendikten sonra dışarı çıkıyorum. Havuz başındaki kamelyanın altında ıslanmamış bir sandalyeye ilişiyorum. Bir sigara yakıyorum. Hava yağmurdan sonra mis gibi… Aitlik duygumu sorguluyorum yine. Yok, hayır… Ben buraya ait değilim. Kendilerini makyajlarla, pahalı kıyafetlerle, mücheverlerle saklayan sahte kadınlardan değilim ben. Nasıl kazanılıp da alındığını bilmediğim bu saray yavrusunda içim rahat etmiyor benim. Ender bu denli mala mülke rağmen piçe bağlamamış olsa da ona karşı büyük bir tedirginlik duyuyorum. Aklıma Engin geliyor. Onunla "bir" oluşumuz geliyor. Engin böyle durup durup hep aklıma mı düşecek böyle benim? Ne acı… İçim darlanıyor. Üşüyor, ürperiyorum. Dakikalardır burdayım yokluğumu farkeden biri yok. Güzel o zaman, gidebilirim. En sevdiğim özelliğimdir. Ben kimseyi umursamadan gidebilenlerdenim. 

6 Ekim 2014 Pazartesi

Hakediyorum

Ece'nin düğünü için harıl harıl çalışıyorum. Los Angeles Türkiye Konsolosluğunda yapılacak nikahtan sonra Los Angeles Downtown'daki bir roof bar da bir parti organizasyonu istiyor. Benim hayalim hep kumsal düğünüdür. Tam günbatımında atılan imzalar. Arından kumsal üzerine yerleştirilmiş bistorlar ve meşaleler arasında bir dans alanı… Latin ezgiler eşliğinde çılgınca dans eden insanlar… Nikah hatırası olarak küçük cam şişelerin içine koyulmuş kumlar ve deniz kabukları… Bunun gibi bir sürü detay halihazırda öylece bekliyorlar düğün günümü. Ece daha modern dünya insanı roof bardaki düğün organizasyonu onu fazlasıyla heycanlandırıyor. Nikahtan bir hafta önce Los Angeles'a gidiyorum. Ece bir arkadaşı beni havaalanında karşılıyor. Brezilyalı bir kız, oldukça alımlı ve güzel… Üstümdekilerle ve tepeden toplanmış saçımla fazlasyıla sönük kalıyorum yanında. Önce konsolosluğa gidiyoruz. Nikah salonuna bakıyoruz. Sonra doğru roof bar… İkramdı, süslemelerdi bütün detaylar gözden geçiriliyor. Hepsi bitikten sonra Brezilyalı hatun erkek arkadaşıyla buluşmak için mekandan ayrılıyor. Tam günbatımı… Bir kırmızı şarap ve biraz sigara… Şehrin ışıkları yanıyor. Yıllarca televizyonda, sinemalarda izlediğimiz filmlerin doğum yeri burası. Bütün bol yıldızlı bol ışıklı Hollywood dünyasının anavatanı… Ne kadar da boş ve anlamsız bir yer aslında. Hiç gözümüzü boyadıkları renkler yok burda. Yanımdakilerin boş beleş muhabbetlerine kulak misafiri oluyorum. Tabansız esprilere dakikalarca gülebiliyor bu insanlar. Şehir bana istediğim ruhu vermeyince kendi ruhuma dönüyorum. Nerde olduğumun hiç bir önemi kalmıyor artık. Bir düğün hazırlığı için geldim ben buraya. Evlenen ben değilim. Konu evlenmek veya evlenmemek de değil aslında. Hayatıma eşlik eden bir adamın olmaması… O "kimseye ihtiyacım yok" ayaklarını geçeli çok oldu. "Gencim güzelim seni üzerim" ise tamamıyla yalan. Ruhumun okşanmasına ihtiyacım var. İnsanım ve yalnzılığı daha fazla kabul edemiyorum. Aynı şeylerin kafamda dönüp durmasından sıkılıyorum. Ender'i aramak geliyor aklıma. Sonra vazgeçiyorum. Yangının olduğu gece ve ertesi günü ne kadar pozitif davranmış olursa olsun, içime sinmeyen şeyler var o adamda. Bu insan beğenmeme huyumdan yalnız kaldığımı düşünüyorum. Kendimi suçluyorum. Suçlu buldukça da kendimi cezalandırmak istiyorum. Evet ben bu yalnızlığı hakediyorum !